Resim: convertkit / Unsplash

Kim bu “herkes”?

Bir işte çalışırken günün büyük bir kısmını ve eforumuzun önemli bir bölümünü olumsuzluklarla baş etmek için harcıyoruz. Bunlar yetmezmiş gibi bir de kafamızın içindeki ses bizi yerden yere vuruyor. “Ne kadar sersemim”. “Nasıl o soruya cevap veremedim, geveledim”. “Herkes benim … olduğumu düşünüyor”.

Geçtiğimiz haftalarda bahsettiğim “The Net & The Butterfly” adlı kitaptan bir-iki tavsiye paylaşmak istiyorum.

Dr Martha Beck diyor ki “herkes” dediğimiz birkaç kişi. Sosyal doğamız bizi grubumuzun beğeni ve tercihlerine uygun davranmaya itiyor ama temelde 5-6 kişiden fazlasına odaklanamıyoruz. Dolayısıyla herkes dediğimiz üç-beş kişi.

Bir boş sayfanın sol tarafına kendiniz hakkında inanmak istediğiniz ifadeleri alt alta yazın, “yaratıcıyım”, “muazzam becerikliyim” vs vs. Sonra iki sütun açın sol tarafın başlığına “kim böyle düşünüyordur”, sağ tarafın başlığına “kim böyle düşünmüyordur” diye yazın. 
İfadelerin karşısında bu iki sütun açıklamasına uygun çevrenizdeki kişilerin isimlerini yazın.

Mesela çok yaratıcı bir insan olduğumu ilkokul öğretmenim Bahar Hanım düşünüyordu (tabii ki sayılır), satıştaki şef Muhsin Bey inanmıyor… gibi…

Şimdi değerlendirme zamanı; kendinize şu soruları sorun:
❓Kimi daha çok beğeniyorum? (soldaki isimleri mi sağdakileri mi?)
❓Kime daha fazla saygı duyuyorum? (soldaki isimlere mi sağdakilere mi?)
❓Kimin daha mutlu, kendiyle barışık bir hayatı var (soldaki isimler mi sağdakiler mi?)
❓Kimin istikrarlı ve samimi bir ilişkisi var? (soldaki isimler mi sağdakiler mi?)
❓Bir çocuğun olsa/varsa yetiştirmek için birine bırakmak durumunda kalsan kimin bakmasını isterdin? (soldaki isimlere mi sağdakilere mi?)
❓Kim görüşlerinin göz ardı edilmesini hak ediyor? (soldaki isimler mi sağdakiler mi?)
💁🏻Peki ne demeye sağdaki insanların görüşünü dikkate alıyorsun?

Yani öncelikle bu “herkes”in kim olduğunu gerçekten anlayın ve kendinize üstünde düşünmek için yeni bir “herkes” tanımlayın.

Mükemmeliyetçilik de bazılarımızın iflah olmaz derdi. Hiçbir zaman yeteri kadar iyi olmadığınız, yapamadığınız hissini taşıyoruz.

Brene Brown’un dediği gibi hayatta aşağılanmayla utanmayla karşılaştıkça bunun mükemmel olmadığımız için başımıza geldiği duygusuna kapılırız. Mükemmellik burnunun dikine gider, etrafta olup bitenleri görmeye vakti, ihtiyacı yoktur. Oysa buluşa, yeniliğe, keşfe giden yol düz bir çizgi değildir, istediğinden farklı bir noktada kendini bulduğunda bu başarısızlık demek değildir.

Filatelistler (pul koleksiyonerleri) hatalı pullara bayılırlar. Bu bakıştan ilham almalıyız, az olan değerlidir.

Kusursuz olmak (zor olmasını bir kenara bırakın) gerçekten ürkütücü. İnsanların sizi hatalarınızla beğendiğini bilin. Pratfall etkisinden şu yazımda bahsetmiştim.

Ne dersiniz, bu iki bakış açısı aklınıza yattı mı?

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

2 yorum

Okumaya devam edin