Kadınları iş hayatında güçlendirmek lazım deniyor, bunun için eğitim programları düzenleniyor, üzerlerindeki cam tavanı kırmaları ve yönetenler sınıfı arasında yerlerini almaları için. Bunlar değerli çabalar (açıkçası ben de bu programlarda yer alıyorum, destek vermeye gayret ediyorum. MY). Peki bu sorumluluğu “sadece” kadınlara yüklemek adil mi? Kadınların doğuştan sahip oldukları süper güçler; empati gibi, duygusal zeka gibi, kırılgan olmak gibi meziyetler günümüzde artık başarılı liderlere atfedilen özelliklerin başında geliyor. Kadınlar çok iyi birer birlik kurucu, ben kazanayım demekten çok kazan-kazan yaklaşımını benimsiyorlar. Bunlar bir çok eğitimde “yumuşak beceriler” olarak sınıflandırılıyor, yani sanki asıl önemli olanlar değil de ikincil önemde, olsa iyi olur ama şart değil kabilinden…
(lütfen geçtiğimiz günlerde yaşadığımız çalkantıları bir kenara bırakın, samimiyetle söylüyorum, ironi yapmıyorum)
Bu sözleri Değer Yaratmanın Formülü | Podcastimin 88inci bölümünde konuk ettiğim Helene Banner geçtiğimiz yıl Helsinki’de yapılan SHE2022 konferansında dile getirmiş.
Helene Banner, Avrupa Komisyonu’nda görev yapmış eski bir üst düzey iletişim danışmanı ve yeni bir girişimci. Helene iletişim alanında birçok üst düzey rol üstlendiği Avrupa siyasetinin merkezinde on yıl geçirdikten sonra, iş hayatındaki amacının kadınların lider olma potansiyellerini tam olarak yansıtmalarını desteklemek olduğuna karar vermiş.
Eğitimler, atölyeler düzenlerken ve koçluk yaparken, kadınları yönetim kurulu odalarına zorlamanın ya da kota ayırmanın yeterli olmadığının altını çiziyor. Çalışma kültürü, işbirliğini sağlayan, insanların birbirini anladığı ve hem erkeklerin hem de kadınların doğal yeteneklerinden yararlanabilecek şekilde değişim geçirmeli görüşünü savunuyor.
Gelin Helene’in ilham verici yolculuğunu ve sizin/kuruluşların tam potansiyelinize nasıl ulaşabileceğine dair görüşlerini dinleyelim.
Kadınların her tür organizasyonun yönetiminde daha etkin yer aldıklarını görmek umuduyla, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!
