Dr. Cagla GUL SENKARDES’in bu sorusuna yanıtı Isaac Asimov üç çeyrek asır önce vermişti. “I Robot” filminden robopsikolog Dr. Susan Calvin’i hatırlarsınız, Sonny ile seanslarını, Sonny’nin rüyasını da… Yapay zeka insan zekasını beş yıla kadar yakalayıp geçecekse, bu çok da abes bir soru olmayabilir. Konu belki de zeka ve bilinç arasındaki ayrıma geliyor, ama şimdi buna girmeyeyim.
Boğaziçi Ventures‘ın düzenlediği Yapay Zeka Zirvesi’nden İlhan Yılmaz Bey’in davetiyle haberdar oldum. O kadar çok yapay zeka konulu etkinlik var ki bırakın katılmayı, haberdar olmak bile zor. Ancak bu zirve ekosistemden önemli oyuncuları bir araya getirmesi açısından cazipti. Ancak bir kısmına yer verebileceğim bu postta.
A. Önder Guler yapay zeka alanındaki Google’ın büyük katkılarına dikkat çekti: İlki sansasyon yaratan Willow kuantum çipi. Bir diğeri yarattıkları tüm kodların %60’ını açık kaynak olarak paylaşmaları, yani lisans gelirinden vazgeçmeleri. Geliştirdikleri yeni yapay zeka modeli AlphaFold 3 ile iki Google DeepMind yöneticisinin ilaç tedavilerinin keşfini hızlandırdıkları için Kimya Nobel’ini almaları. ChatGPT’nin T’si olan Transformer’ı da Google’ın endüstrinin kullanımına sunduğunu söyledikten sonra lafı gediğine koydu; “ismimizde “Open” yok ama “open” olmak ne demek gösterdik sanırım”. 😄
Benim için yeni bilgi; Önder Bey ve Tansu Yegen’in de bahsettiği gelmekte olan devrim “agent”lar. Bir işi komut almadan ortamdan topladığı verilere dayalı olarak bağımsız olarak çalışan yapay zekalar.
Microsoft da 5 uzmanıyla bir sahne şovu yaptı. Hayaller Paris hissinden kurtulamıyorum bu demo’larda. Gerçek olamayacak kadar güzel. Her ne kadar “eve götürün çalıştırın” havasında anlatsalar da, bu işlevler gerçek anlamda hayatımıza girene kadar ya unutuyoruz, ya da tesirini yitiriyor. Neyse yapay zeka henüz ana karnındaki embriyo deniyor, bekleyip görelim.
Sahnedeki en samimi ve gurur veren bölüm ise İlhan Bey’in Monster Notebook’ın hikayesini anlattığı sunumdu. Palo Alto’daki bir garajda değil ama Kadıköy’ün arka sokaklarında başlayan, eşi Meryem Hanım’la ceplerindeki 1,000 dolarla giriştikleri bu serüven bugün birçok uluslararası operasyona uzanmış. Türk Mitolojisi’nden esinlendikleri model isimleri, kurdukları oyun müzikleri orkestrası ve e-spor yatırımları gibi yaratıcı ve akılcı inisiyatifleri başarılarının tesadüf olmadığının delili gibi. Bunlara bir de mütevazılık ve firmanın müşterileriyle sosyal medya üzerinden kurduğu samimi bağ eklenince ortaya tam da özlemini çektiğimiz duyarlı ve müşteri odaklı firma profili çıkıyor. Başarılarının artarak devam etmesini diliyorum.
Zirvenin bir güzel sürprizi de Intel’de uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapmış eski iş ve ev arkadaşım Sevgili Koray CANDIR’la uzun bir aradan sonra görüşmek oldu. O artık taze bir girişimci, yapay zeka ile uzun sağlıklı yaşamı birleştirecek heyecan verici bir hikayesi var. Ama detayları için kaydedeceğimiz podcasti beklemeniz gerekecek. 😉