Beni “influencer” değil de “pathfinder” olmak cezbetmiştir hep. Yani yol gösterici, rehber…
Daha internet veya sosyal medya bu denli hayatımıza girmemişken de hep zor gibi görünen bir işi hallettiğimde “bunu herkesin bilmesi lazım” derdim. Kastettiğim bir devlet dairesinde bir iş halletmek olabilir; kafamı gözümü yararak, gide-gele öğrendiğim bir işi yazmak, yaymak isterdim; önce şuraya git şunu al, sonra şunu yatır vs vs. Bunun büyük bir nimet olduğunu düşünürdüm, “keşke biri yazmış olsa da ben bu yolla öğrenmek zorunda kalmasaydım, bari ben yazayım, duyurayım” derdim. Maalesef böyle bir işe kalkışamadım, açıkçası böyle bir kaynak Türkiye şartlarında çok da uzun ömürlü olmazdı. Şimdilerde topluca olmasa da Linkedin’den gideriyorum bu hevesimi ara ara.
Epeydir aklıma takılan bir iş var, onu anlatacağım. Trafik iyice bir keşmekeşe döndü, özellikle oturduğumuz Finans Merkezi civarında.
Yaklaşık 5 yıl önce kurumsal hayattan ayrılırken şirket arabasını bıraktım ve kendime bir araba almayı düşünmedim, eşimin arabası zaten var, onu aile için kullanıyoruz. Şehir içinde araç kullanmayı hiç sevmediğimden bir araca bağımlı olmak yerine toplu taşıma kullanarak, bazen vapur, bazen metro, bazen de yürümeyi tercih ettim. Trafikte geçireceğim zamanı da podcast dinleyerek veya kitap okuyarak değerlendirdim.
İş yeri olarak eve 25 dakika yürüme mesafesinde bir paylaşımlı ofis tuttum. Yürümeyi çok severim, yol da dümdüz ancak yürümesi çok keyifli olan bir parkur değil bitmeyen inşaatlar (toz-toprak) yüzünden. Yine de bari spor oluyor diye kendimi avutuyorum.
Bu arada kızımın ve oğlumun okulları, ayrıca onların basketbol ve hentbol kursları bizim evi merkez aldığında 2km yarıçapında bir çember içinde kalıyor. Genellikle eşim getirip götürüyor ama yoğun saatlerde bir işkence. Ben de ara sıra Ataşehir’e gidiyorum, alışveriş veya başka işler için. Yürümek için biraz uzun, toplu taşıma için ise anlamsız bir mesafe. Trafik yüzünden yürümeyle aynı zamana denk geliyor neredeyse.
Son zamanlarda, “bir Vespa alsam, hergün işe, civarda sağa-sola giderim, arada bir çocukları spora da götürebilirim, karşıya geçmesem de Kadıköy’e kadar da gidebilirim” diye bir düşünce aldı beni. Eşim mealen “ben sağken çocukları motoruna bindirmem” diye ferman verdiğinden sadece kendim için buna değmeyeceğine kanaat getirdim. Acaba bir scooter mı alsam diye düşündüm. Ama almadan daha akıllı bir iş yapıp kiralarsın.com‘dan bir aylık kiralayıp denemeye karar verdim. Size bir-iki yazıda son iki haftadaki deneyimimi aktarmaya karar verdim. Sanırım benim durumda olan ve böyle bir niyeti olanlar için çok faydalı olacak.
kiralarsın.com‘dan en üst model Xiaomi Pro2 adlı scooter’ı bir aylık kiraladım (minimum opsiyon bu, başka ürünlerde değişebiliyor). Zaten kurucusu Başak Hanım podcastime katıldığında bir indirim kodu paylaşmıştı, o kodu kullandım ama sağolsunlar jest yaptılar, onu da iade etmişler. Yani bu sponsorlu bir post değil ama bunu söylemesem ve teşekkür etmesem olmazdı. 🤗
Scooter orijinal kutusunda geldi, daha önce kullanıldığı belli ama hiçbir eksiği, çiziği, vuruğu yok. Sadece gidon kısmı demonte, 4 vidayı alyanla sıktım, kullanıma hazır oldu.
Bu kiralama deneyinde planım şöyleydi; önceliğim ev ve ofis arasında gidip gelmek, ama bunun dışında da metro ve vapur kullanımlı Avrupa yakasına geçiş planları yaptım. Zira metroya erişim için de hep bir vasıtaya ihtiyacım var (en yakın metro yarım saat yürüme mesafesinde) ve scooter’ın burada işe yarayıp yaramayacağını merak ediyorum. Bir de havaların bozulmasını bekledim ki, bu havalarda kullanırsam her zaman kullanabilirim.
29.11 Çarşamba
Evden çıktım, ilk yolculuk ev-ofis arası 10 dakika kadar sürdü.
Yıllarca bisiklet kullandığım için, alışmam kolay oldu, denge problem değil, hafifçe ayağınla ittiğinde gazı alıyor ve kaymaya başlıyorsun. Açıkçası tekerlek alışmadığın ölçüde küçük olduğu için zemindeki en ufak bozukluğu hissediyorsun. Üç modu var, Eco, D (standart) ve S (Spor). Ben D modunda kullandım hız 20km’yi geçmiyor, düz yolda korkutucu bir hız değil. Ben 80 kilo olduğum için, kıyafetler ve çanta ile 90’a yaklaştığım için de öyle atılmıyor hemen. (taşıma kapasitesi 100kg). Hatta bazı yerde daha hızlı gidebilirmiş dedirtiyor. Yoldaki ızgaralar veya küçük birikintiler bir dert, arkadan gelen trafiği kollamak biraz problem. Açıkçası işlek bir yolda gitmek için çok emniyetli değil, ilk izlenimim bu, belki zamanla alışacağım. Hafif eğimlerde hızını almadıysanız zorlanabiliyor (maksimum 20 dereceyi çıkabiliyormuş). S çizerek gitmek de bazen işe yarıyor ama malum İstanbul’un düz yeri yok gibi, o yüzden güzergahınız önemli.
30.11 Perşembe
Sabah evden ofise gayet rahat geldim. Tek zorluk kavşaklarda, yandan yandan gidemiyorsunuz, arabaların arasına kalmamanız gerekiyor. Aslında doğrusu yaya gibi davranmak, yaya geçidinden geçmek.
Tatlı yokuşları da çıkabiliyor, ağırlığınızı öne verdiğinizde, çünkü motor ön tekerlekte. Anladığım kadarıyla motoru zorlamak diye bir şey yok, çıkarsa çıkıyor, çıkamazsa çıkamıyor.
Bir arkadaşımla Palladium AVM’de öğle yemeği için buluşacaktık. Yine gayet güzel gittim normalde yarım saatlik yürüme mesafesini 10 dakikada. AVM’ye katlayarak girdim, içeride binemezmişim zaten. Olsun hiç almasalardı problem olurdu. Biraz ağır taşıması, yani uzun uzadıya içeride gezemezsiniz. Yanımda sürmek de istemedim, kimseyi huzursuz etmemek için. Restoranda yanıma koydum, kimse “takılmadı”.
01.12 Cuma
Sabah yine 10 dakikada sporuma gittim. S moduna yükselttim, 25km ile gidiyor. Bugün planımda arkadaşımla buluşmak için Pera’ya geçmek var. O yüzden metroya bineceğim.
Batı Ataşehir’den Yenisahra’ya kadar ne otobüs, ne dolmuş kovalamaya gerek yok, bas düğmesine, düş yola. Metroya 9dan önce ve 17den sonra binmek yasak deniyor. Bilmiyorum katlayarak da mı yasak.
11:43 Batı Ataşehir’de ofisten çıktım
11:53 Yenisahra metro istasyonundayım
12:11 Ayrılık çeşmesi’ndeyim
-İki tur asansör bekleme, tren bekleme- asansör gereksiz bekleniyor, iyisi mi biraz bekleyip yürüyen merdiven boşalınca rahatça merdiveni kullanmak.
12:27 Ayrılık Çeşmesi – Yenikapı
12:45 Yenikapı-Şişhane
12:57 Şişhane istasyonuna vardım
13:00 Pera’da esnaf lokantasındayım
Dönüşte de Galataport’ a uğradım. Oradan Karaköy’den Kadıköy’e, oradan da metroyla Yenisahra ya geldim. Yine 10 dakikada ofis. 2.5kmlik yolu yaklaşık 10 dakikada gidiyorsun yani saatte 15km ile, yürümekten 3 misli hızlı diyelim.
02.12 Cumartesi
Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde bir eğitimim var.
Üsküdar’dan Ortaköy’e motor falan var mı diye bakarken, Aşiyan’a varmış. Eh orada da füniküler var pat diye Boğaziçi deyim. Neyse Üsküdar’a varınca anladım ki bazı günler kuvvetli akıntı nedeniyle Aşiyan’a yanaşmıyormuş, Bebek’e yanaşmıyormuş. No problem bende scooter var. (İBB’ye not, gişe görevlisi ayılıp bayılıyordu dert anlatmaktan. İnternette hatta gişedeki posterde de Üsküdar – Aşiyan seferi bilgileri var, oraya sadece kırmızıyla bir not düşün, kuvvetli akıntı olduğu günlerde Bebek’e yanaşır diye, kimsenin de başı ağrımaz)
10:13 evden çıktım
10:25 Çakmak istasyonu
10:50 Üsküdar
11:15 Bebek vapuru
11:40 Bebek’ten Füniküler
11:57 Boğaziçi metro istasyonu
Dönüşü de Boğaziçi’nden metroyla Yenikapı’ya, oradan Marmaray’la Üsküdar’a ve Ümraniye metrosuyla Çakmak’a geldim, yine 10 dakikada ev, toplamda 1 saat 15 dakika.
Dönüş:
17:13 Boğaziçi metro
17:28 Levent metro
17:55 Yenikapı marmaray
18:05 Üsküdar metro
18:30 Çakmak istasyon
Burası Çok Önemli!
Bisiklet gibi iki tekerlekli araç tecrübeniz yoksa uzak durun. Ama neticede scooter kullanmak bisikletten daha tehlikeli değil, motordan da değil bence. Bisiklet ile yaya olmak arasında bir riski var. Yaya davranışına yakın durarak riski azaltabilirsiniz (yolun karşısına yaya geçidinden geçmek gibi)
Risk almayın! Kask ve koruyucu ekipmanlar kullanın. Tabii bunlar sizi sadece düşmeye karşı korur, arabanın altında kalma riskini bertaraf etmez.
İşlek yollarda arabalarla bir arada gitmeyi minimumda tutun. Varsa zaten bisiklet yolu. Tamamen boşsa, zorda kaldığınızda geçici olarak kaldırıma da çıkabilirsiniz (Biliyorum Ulaştırma Bakanlığı’nın yayınladığı yönetmelikte yaya yolunda sürmeyin deniyor, dediğim daimi olarak değil)
Acele etmeyin, önünüzde yavaşlayan bir araç olursa “dur şunu geçeyim” demeyin, frene basın durun.
Yokuş aşağı giderken, “hızım kesilmesin şu gelen yokuşu daha rahat tırmanırım” demeyin, frenle inin, 20’yi geçmeyin (dijital hız göstergesi var), yokuşu tırmanamazsa yanınızda yürütür çıkarsınız.
Frenler çok önemli. Ne kadar sık bakım yaptırmalı bakacağım. Gördüğüm kadarıyla yaygın servis noktaları var, bir tanesini ziyaret edeceğim.
Yolun koşullarını bilmek de kritik, ben kendi güzergahımın tehlikeli kısımlarını artık tespit ettim, uygunsuz ızgaralar ve yolun bozuk kısımları gibi. Tanımadığınız yollar riskli olabilir.
Bu kullandığım 8.5inç’lik şişme tekerlekli bir scooter, daha büyük tekerlek (ve süspansiyon) fark eder mi bilmiyorum, konfor ve manevra kabiliyeti açısından. Ama o modeller de çok büyük ve daha ağır (bu model bile 14kg) olacak buna değer mi bilmiyorum.
Aklınızda bulunsun!
Seyir halinde:
Çocukken bisikletle denediğimiz bir taktik vardı. Gerekli gördüğünüz durumda trafiğin ters yönünden giderek karşıdan geleni görerek önlem alabilirsiniz, arkadan ne hızla ne kadar yakın bir araç geçtiğini bilememekten daha iyi. Ama bunun sürücüleri şaşırtabileceğini unutmamak lazım, yasal değil zaten, zorda kalırsanız, yolun belli bir kısmında belki. Her durumda motosikletler araba ve otobüslerden tehlikeli, her an her yerden çıkabiliyorlar.
Gözler soğukta ve rüzgarla sulanıyor. Gözlük lazım. Az önce siparişini verdiğim kask modelinin önünde mıknatıslı gözlüğü var.
Çiseleyen yağmurda kullandım, kayma gibi bir problem olmadı. Ama su birikintileri riski arttırıyor, çukur var mı yok mu, yolu tanımıyorsanız bir risk.
Metroya binerken:
Asansörle uğraşmaya gerek yok, arabası, engeli olmayan birçok kişi dolduruyor.
İstasyon kalabalıksa son veya ilk vagona gidin, nispeten kapı girişi ve vagon daha boş oluyor.
İnsanlar yadırgamıyor, söylenmiyorlar. Kapının hemen yanındaki koltukların altındaki boşluğa, baş kısmı açıkta kalacak şekilde uzatabilirsiniz, pratik bir yöntem olarak. Ama oturmak zor çünkü elinizden bırakamazsınız.
Vapura binerken:
Biraz indir kaldır oluyor, hemzemin bir geçiş yok. Ama seyahat metroya göre daha rahat, yer müsait.
Gittiğiniz yerde:
Scooter’ı hiç gözetimsiz bırakmadım, cep uygulaması ile kilitleniyor ama birinin alıp götürmesine engel değil. Bir yere bağlama alternatifini değerlendirmem sanırım, benimle her yer yere gelebilecek gibi görünüyor.
Teknik konular:
Cep uygulamasını çok çözemedim, pek ihtiyacınız da olmuyor.
Şarj benim için hiç dert olmadı en az 30km gider gibi geliyor. Birkaç günde bir, boşalmadan şarj ettim. Bir de yokuş aşağı giderken motor fren vazifesi gören, aynı zamanda bataryayı dolduran bir sistem var aktif hale getirebileceğiniz ama çok verimli olduğunu sanmıyorum.
Sonuç:
Ben sanırım bir scooter edineceğim. Saydığım önlemleri uygularsam her zaman, her yere gitmek için değilse de bana çoğunlukla kolaylık sağlayacak gibi görünüyor. Biraz daha model araştırması yapacağım.
Bu bir yatırım pardon ulaşım tavsiyesi değildir. Kendi şartlarınıza göre değerlendirin, kendi araştırmanızı yapın, kiralarsın.com’dan da deneyebilirsiniz. Ama bence arabaya da, yürümeye de mahkum hissetmeyin kendinizi.
İlgilenenler için ek: Ulaştırma Bakanlığı’nın Elektrikli Scooter Yönetmeliği