Bilim tarihi filmlerini sever misiniz?

Gerçek hayat öykülerine dayanan filmleri ayrı seviyorum. Özellikle de (ne kadar olabilirse) gerçeğe sadık kaldılarsa. Bilim insanlarının hayatları da, verdiği ilhamın yanı sıra sahip olduğumuz imkanları borçlu olduğumuz kişilere bir saygı ifadesi görevi görüyor benim için.

DYF Sinema Kulübü’nde 15 Aralık Cuma akşamı konuşacağımız film önerilerimi bu tür filmlerden seçtim ve der-ya üyeleri ile Patreon destekçilerimin dahil olduğu whatsapp grubunda oylamaya sundum.

Ama sizin görüşlerinizi de yorumlarda almak isterim, eğer bu filmleri veya bir-ikisini seyrettiyseniz. Hatta birinci filmi öneriyorsanız (Beğen), ikinci filmi öneriyorsanız (Kutla), üçüncü filmi öneriyorsanız (Destek Ver) basar mısınız?
Aramıza katılmak için linkler yorumlarda 😉

Sonsuzluk Teorisi – The Man Who Knew Infinity (2015)
Hindistan’ın Madras kentinde yoksulluk içinde büyüyen Srinivasa Ramanujan Iyengar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Cambridge Üniversitesi’ne giriş hakkı kazanır. Profesör G. H. Hardy rehberliğinde, Iyengar matematiksel teorinin öncülerinden olacaktır.

Her Şeyin Teorisi – The Theory of Everything (2014)
Film, modern bilim ve teknoloji tarihini değiştiren İngiliz fizikçi ve teorisyen Stephen Hawking’in hayatını ve karısı Jane Hawking ile olan ilişkisini, üniversite döneminden itibaren ele alıyor. Stephen Hawking Cambridge Üniversitesi’nin dehasıyla dikkat çeken bir öğrencisiyken 1965 ve 1991 yılları arasında evli kalacağı Jane Wilde ile tanışır. İkisinin mutlu birlikteliği, Hawking’e henüz 21 yaşındayken teşhisi konulan hastalıkla başka bir boyut kazanır. Tüm olasılıklara meydan okuyan çift evlenip çocuk sahibi olurlar. Yıllar Hawking’in hastalığını daha da şiddetlendirir ve sonunda ilişkilerinin sınırlarını zorlayan bir noktaya sürükler.

The Imitation Game (2014)
II. Dünya Savaşı Nazi Almanyası’nın hâkimiyetinde birden çok cephede çok çetin biçimde devam etmektedir. İngiliz İstihbaratı tüm yoğun çabalarına ve yüzlerce kişiyi çalıştırmasına rağmen Almanların kullandığı Enigma şifreleme sistemini çözmeyi başaramamıştır. Almanların çok gizli bir biçimde şifrelediği bu yazışmalar, İngilizlere ve müttefiklerine çok ağır kayıplara mal olmuştur. Çözüm olarak İngiliz hükümeti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı çatısı altında ülkenin en iyi şifre çözen beyinlerini ve kriptoloji uzmanlarını toplar. Bu isimlerden biri de farklı çalışmalarıyla tanınan ve kendi yöntemlerinden ödün vermeyen genç profesör Alan Turing’dir. Turing’in ekibe katılması dengeleri alt üst edecek ama o güne kadar hiç denememiş büyük çaplı bir girişimin de kapısını aralayacaktır.

(Film tanıtımları için kaynak: Beyazperde websitesi)

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

1 yorum
  • Öncelikle merhabalar,
    Bilim tarihi filmleri gerçekten dediğiniz gibi çok etkileyici, özellikle de çağımızda halen kullanılan pek çok teknolojik yöntemin temellerini atan her türlü daldan farklı kişinin hayatını anlatan filmler.. Ancak girişte de değindiğiniz “gerçeğe sadık kalma” konusu, benim için vazgeçilmez bir kritere dönüştü, özellikle de The Imitation Game’i izledikten sonra. Zira filmde olayın toplumsal cinsiyet ve tarihimizde yaşanan kayıplar noktasına çok az değinilmiş. Tabi bu bir tercih de aynı zamanda, yönetmeni ya da senaristi bunu neden filme dahil etmedi diye yargılamak da doğru değil. Biraz daha devlet-toplum eleştirisi olan bilim tarihi filmlerini ya da belgesellerini o anlamda daha çok sevdiğimi vurgulamak istedim sadece.
    The Internet’s Own Boy: The Story of Aaron Swartz, mesela, onlardan biri. Bu da okuyucunuz, takipçiniz olarak benim önerim olsun.
    Ankara’dan selamlar, sevgiler,

Okumaya devam edin