Son günlerde Gıda Dedektifi adlı sosyal medya hesabı hakkında çıkan haberleri okuyorsunuzdur.
Gıda Dedektifi’nin hangi niyetle bu yayınları yaptığını bilmiyorum; bir çıkar beklentisi de olabilir, olmayabilir de. Ama gördüğüm kadarıyla etiket üzerindeki genelde okunmayan kısımlara büyüteç tutup tüketicilerin sorgulamasına vesile oluyor. Yani ortada herhangi bir laboratuvar incelemesi veya araştırma bile yok. Mesela “içinde %0.1 salep tozu olan ürüne nasıl salep dersiniz” gibi çıkışları var. Ama mevzuat bu! Üreticiler de buna isyan ediyor, niye beni ifşa ediyorsun, ben kanunsuz bir iş yapmıyorum, benim işimi baltalamaya hakkın yok. Dava da ediyorlarmış, haklarıdır. Mahkeme kararını verir.
Aslında bir anlamda üretici (bu üründe içe sinmeyen bir taraf varsa da) bu yüzleşmeyi reddediyor. Diğer yandan burada kanunsuz bir iş yoksa üreticiye söylenecek tek söz, çocuğuna yediriyor musun olabilir, ama yediriyorsa ne cevap vereceksiniz?
Asıl problem bence sistem. Sigara reklamını doktorların yaptığı bir düzenden bugüne geldik. Şeker de, paketli gıdalar da bu nevi bir akıbete uğrayacak gibi görünüyor.
Bu geçiş belki STK’lar ve kanaat önderlerinin desteğiyle halkın zamanla bilinçlenmesiyle ve halk desteğini arayan hükümetlerin yapacağı düzenlemelerle olacak. Belki de şirketler bu gidişi görüp yeni bir üretim anlayışını, yeni bir kategori oluşturmayı benimseyecekler.
Bizim açımızdan diğer bir temel sorun ise fakir bir ülke olmamız ve ekonominin iyiye gitmemesi. Artan maliyetler karşısında ürünlerin porsiyonunu ve içindeki asıl malzemenin oranını belirleyen tüketicinin cebindeki harcayabileceği para. Sistem o paranın bölüşümü üzerine dayanıyor, sağlıklı bir beslenme üzerine değil (o parayla sağlıklı beslenilebilir mi, o da ayrı bir konu). Tıpkı sosyal medya şirketlerinin iş modelinin bizi mümkün olduğunca uygulama içinde tutmaya odaklanması gibi. Çünkü reklamveren böyle istiyor, çünkü bu hizmetin parasını veren onlar. Halbuki bizim oradan aldığımız faydanın (arkadaşlarla iletişim ve bilgi alma vb) karşılığını vermemiz, bir sürü katakulliye zaman harcamamızdan daha akıllıca olmaz mı?
Bir yandan da bu devletin görevi; kamu yararını gözetmek, şirketlerin anlaşıp yapamadığını düzenlemelerle hizaya getirmek. Yoksa üreticiyi suçlayarak, kötüleyerek sistemi düzeltemezsiniz.
Ben bu suçlanan gıda şirketinin yerinde olsam, kendime bir “iyi gıda” endeksi yapardım ve bütün ürünlerimi buraya yerleştirirdim. A sınıfı en dengeli, doğal ürünlerden, E sınıfı en şekerli ve boş kalorili ürünlere kadar. Yıllar içinde ağırlığı yukarı kaydırmayı hedeflerdim, lansman planlarını bunu gözeterek yapardım. Hatta ürünlerin üzerine “en masumdan” “en yaramaza” sembollerle işaretlerdim. Hepimiz bazen yaramazlık yapmak, kendimizi şımartmak isteriz. Ama bunun bir sınırı olmalı. Tüketiciye de bu hatırlatılmalı. Bunun sorumluluğunu üretici üstlenirse, bence ayıplanmaz, takdir görür.