Büyümedik, kalabalıklaştık

Geçtiğimiz günlerde bir yerde Türkiye’nin nüfusunun yüzyılın başına kıyasla komşu ülkelere kıyasla ne kadar hızlı arttığına dair bir yorumla karşılaşmıştım ve aklıma takılmıştı. Nihayet fırsat bulup baktım. 1950’de Almanya-Türkiye nüfusları oranı 10’a 3 iken bugün eşitlenmiş durumda. İran da benzer bir seyir izlemiş.

İnsanın aklına hemen şu soru geliyor: Aynı ülke, aynı doğal kaynaklarla nasıl zenginleşebilir ki bu ülkeler? Benim yaşam süremde bile ülke nüfusu ikiye katladı. Ben ilkokulu bitirirken Türkiye nüfusu 44 milyon diye öğretiliyordu.

Biraz detayına indiğimde bu olağanüstü artışın bir kısmında beklenen yaşam süresindeki çarpıcı iyileşmenin de rolü olduğunu gördüm. 1950’de İran’da beklenen yaşam 39, Türkiye’de 48 yıl imiş. Bugün İran’da 74, Türkiye’de 76. Suriye de ikisinin arasında bir gelişme göstermiş.

Türkiye’yi etkileyen bir de göç dalgası var tabii, onun gerçekçi olarak hesaplanabildiğini düşünmüyorum. Yani hissedilen kalabalık sanki daha fazla.

Bu artışın gelir dağılımına nasıl yansıdığını, şehirlerimizin (özellikle tabii İstanbul’un) nasıl yaşanmaz hale geldiğini görüyoruz. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında en önemli zorluklarından birinin bu nüfusu dengeli dağıtmak olduğunu düşünüyorum. Ülkede iyi bir planlamayla cazibe merkezleri oluşturmak şart. Tarım ve hayvancılığı, turizmi ve diğer yaratıcı endüstrileri lokomotif olarak kullanarak daha dengeli bir coğrafi dağılım ve ekonomik sahalarının çeşitlenmesi, güçlendirilmesi sağlanmalı.

100.yıl kutlamaları çok sönük geçiyor, umarım birilerinin bu planlarla çok meşgul olduğundandır. 😏

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin