Bizde iş hayatında şöyle bir zihniyet var. Parayı malı satarken değil satın alırken kazanırsın!
Bir sanayicimizin Alman makine üreticisine yeni bir hat için istediği ücretin yarısını teklif ettiğini duymuştum. Aktaran arkadaş Alman firmanın şaşkınlıktan şaşkınlık beğenirken, pazarlığın bu teklife yakın bir fiyata bittiğini anlatmıştı. Alman firma hangi gerekçeyle böyle bir indirim istenebildiğini anlamamıştır ama bir sebeple razı olmuş demek.
Enflasyon başını alıp gittiğinde en büyük erozyon emekte oluyor. Artan maliyetler sanki emeğin içinde görülmüyor. İnsan beyni benzinle çalışmıyor ya, şebekeden elektrik de harcamıyor…
Sanki her şeyin fiyatı artarken firmalar emekten ve hizmetlerden tasarruf edebilecekleri hissine kapılıyorlar.
Maaşların giderler içindeki payı gerilemesi (bir çok şirket için böyle olduğunu düşünüyorum) bunun göstergesi olmalı. Ama bu benim gibi kendi işini yapan hizmet verenler için de böyle.
Olmayacak ücret teklifleri, aslında sizin hayat standardınızdan, coşkunuzdan, motivasyonunuzdan çalmaya yelteniyor. Sanki bunlar hizmeti alan için bir kayıp olarak görülmüyor. Oysa alınan hizmete yansımaması mümkün değil. Bunlar hizmeti oluşturan öğelerden, belki en önemlileri.
Ben açıkçası bunlardan taviz verirsem, müşteriye haksızlık yapacağıma inandığım için buna yanaşmıyorum. Ama firmalar bu köhnemiş anlayışa hala sıkı sıkıya sarılıyorlar.
Bir yanda da ülkenin en büyük iki grubunun kurucu zihniyeti iş dünyasının hafızasında öyle mıh gibi duruyor.
“İyi eleman seç, iyi para ver. Çünkü kötü eleman sana daha pahalıya mâl olur.”
Vehbi Koç
“İnsanlara düşük maaş vererek zengin olacağını sananlara acıyorum, çünkü ben servetimi doğru insanlara verdiğim yüksek maaşlara borçluyum.”
Sakıp Sabancı
Daha işlerini kurarken, bundan 50-60 yıl öncesinde bugün artık moda olmuş; insan kaynağının en önemli üretim faktörü olması, çalışanın iyi olma hali gibi kavramlara vakıf olmaları takdir topluyor. Ama herkes iş yapmasını bu iki duayenden daha iyi bilirmişçesine emeği ucuza getirmeyi marifet sayıyor.
Ucuz işçilik bazı sektörlerde uluslararası rekabette kritik faktör olabiliyor da, katma değerin yüksek olduğu alanlarda “ucuz işçilikle” nasıl fark yaratılacağına benim aklım ermiyor. Bekleyelim görelim diyeceğim ama ülke olarak daha ne kadar beklemek lazım onu da bilmiyorum.