Kitaplarla ilişkim çok inişli çıkışlı olmuştur. Hatırladığım kadarıyla ortaokul, liseye kadar epey kitap okurdum; sadece kitapçıdan değil kütüphaneden de kitap alırdık, imza günlerine giderdik.
Üniversite döneminde okuduğumuz onca ders kitabından başka kitaba yer ve iştah kalmadı sanırım.
İş hayatına atıldığımda ise hiç kitap okumadığım dönemler oldu, hiç kitaba ayıracak vaktim yoktu, kitap okumak çok boş zamanı olan insanlar içindi sanki.
Sonra tavsiyeyle elime aldığım kitaplar olduğunda,kitap okumanın nasıl benzersiz bir zevk olduğunu hatırladım, kitap okumayı özlediğimi fark edip okumayı bıraktığıma hayıflandım. Sonra yine zamansızlık, iş-güç, çoluk-çocuk bahanelerine sığınma…
Ancak son 5 yıldır aralıksız okuyorum. Temposu hızlanıp yavaşlasa da, artık önümde hep okuyacağım yığınla kitap var. Bazılarını merakla almışım, bazılarını okumam lazım diye almışım, bazıları hediye… Yani içinde keyif de var, görev de. Keyif aldığım bir görev haline dönüştü diyebiliriz.
Zülfü Livaneli lisedeyken müzikleriyle keşfettiğim bir sanatçı. Yazar ve yönetmen kimliğini sonradan öğrendim. Geçenlerde kitap sevgisini anlattığı bir videosuna denk geldim. Çok beğendim ve paylaşmak istedim, biraz da üzerinde oynadım (bu aralar video işine merak saldım ya).
Malum bizim de bir kitap kulübümüz var, kitap okuma alışkanlığını (geri) kazanmak için çok yardımcı olduğunu ve kitap üzerinde konuşarak kitaptan aldığınız keyfi ve faydayı arttırdığını düşünüyorum. Eğer aramıza katılmak istiyorsanız, videoya göz atın.
“Kendi aklını tarihin düşünürleri, romancıları, beyinlerine yaslamak” ne kadar etkileyici bir cümle…