Bir insanın ömründe kaç haftası vardır? Hesaplamaya girişmeyin hemen yapın bir tahmin!
Yaklaşık dört bin hafta! Nasıl? Ürkütücü ölçüde kısa değil mi? Tabii bunun garantisi bile yok. Oliver Burkeman’ın “Dört Bin Hafta: Ölümlüler için Zaman Yönetimi” adlı kitabını duyduğumda hemen bu dünyada kaç hafta geçirdiğimi hesapladım; şu an 2750inci haftanın içindeyim.
Kitabın özetlerine göz gezdirdim. Yazar yıllarca Guardian’da, “Bu sütun hayatınızı değiştirecek” adlı günlük yazılar yazmış, zaman yönetimi hakkında tavsiyeler veren. Sonra bir gün bir uçtan öbür uca savrulmuş ve bir anlamda her şeye yetişmeye tövbe etmiş. Zamanının bir saniyesini bile boşa geçirmeden hayatta istediği her şeyi yapabileceğine inanmanın büyük bir yanılgı olduğunu anlamış. Ama şu soru önemli diye düşünmüş:
Neden yapmak istediğimiz birçok şeyden kaçmak için her yolu deniyoruz? Ben de bu minvalde düşününce bir kitap yazmak aklıma düştüğünden beri 200 hafta geçmiştir. Tabii o 200 haftada kitap yazmadım ama içerik üretmek anlamında 178 bölüme dayanan bir podcastim, 700’ün üzerinde blog yazım var. Belki de kitap yazmayı o kadar da istemiyorumdur. Ya da nasıl içerik ürettiğimi, nasıl teknikler ve araçlar kullandığımı anlatan bir eğitim hazırlamayı düşüneli de 50 hafta geçmiştir ama o konuda da sağlam bir adım atmadım. Videoları nasıl çekeceğim ve editleyeceğim gözümde büyüdüğünden, daha senaryolarını bile yazmaya başlamadım. Bunun nedeni de yeteri kadar iyi olmayacağından duyduğum endişe.
Yazar bunu eş bulmaya benzetiyor. Ruh ikizinizi bulmak için pompalanan iletişime karşı bütün kriterlerinizi karşılayacak bir kişi olmayacağını size hatırlatıyor. O halde gençliğinizi o arayışta harcamalı mısınız, yoksa mükemmel olmayan ama gayet iyi bir insanla o yılların keyfini mi çıkarmalısınız?
Yani yazar size yaşamınızın sınırlı olduğunun ayırdına varın diyor. Her seçim bir diğerini saf dışı bırakıyor, bu kaçınılmaz. Kitap yazmadım ama bir podcastim var; elimde olmayana kafayı takmak, üzülmek niye?
Öte yandan mükemmel olmayacak diye bir işe başlamamak da anlamsız. Çünkü mükemmel diye bir şey yok. Ben de bir şey ekleyeyim, sizin o beğenmediğiniz performansınız bir çok insanın yetişebileceğinin epey üstünde olabilir; çok iyi olduğunuz bir alanda bile kendi üzerinizdeki %5’lik kesime kafayı takmayın, sizden feyz alacak %95’i düşünün.