Yenilen pehlivan güreşe doymaz derler.
Oyunda yenilince vazgeçiyor muyuz? Yoksa yeni bir oyuna başlamak için sabırsızlanıyor muyuz?
Yaklaşık 15 yıldır eğlence, havacılık ve savunma sanayi için hareket kontrol sistemleri, oyun makineleri, sanal gerçeklik ve eğitim simülasyonları alanlarında uzmanlaşmış AMEGA Technology Co. şirketinin Yönetici Ortağı (Makine Mühendisi) Hakan Yildirici ile sohbet ediyorduk. Dünyanın 40 ülkesine ihracat gerçekleştiriyorlarmış. Türklerin oyun konusunda bir rekabet üstünlüğü var sanki değil mi dedim, oyun hakkında epey düşünen ve konuşan biri olarak. Değer Yaratmanın Formülü | Podcastinin 144.bölümünde Ulas Karademir bu konuya dikkat çekmişti; oyun oynamanın kültürümüzde olduğunu, iş çıkışı kahveye gitme alışkanlığımızı, biraz da doğuya has olan okey, dama, tavla vs. oyunların hayatımızdaki payını… Hakan Bey de bunu onayladı, hatta Arap ülkelerinin bu özelliklerini altyapı eksikliğinden bizim kadar iyi kullanamadıklarını düşündüğünü söyledi. “Bir de rekabeti seviyoruz” dedi. Gerçekten de acaba Türk milleti rekabeti başka ülkelere nazaran daha mı çok seviyor diye düşündüm. Olabilir, hatta belki o kadar çok seviyoruz ki, küçük (veya pek de küçük olmayan) numaralar çevirmeyi seviyoruz. Öyle ki mesela okeyde iyi taş çalmak bile neredeyse saygı görür, bir kabiliyet olarak değerlendirilir. Yani hem ayıplanır, hem de içten içe ne marifet falan diye düşünülür. Bizanstan mı kalma bilmiyorum, neyse hepsi biziz işte, medeniyetler beşiği Türkiye!
Hayata da biraz oyun kafasıyla yaklaşsak? Yok yok aman, hile hurdadan bahsetmiyorum. Yenildikçe daha iyi oynamak istesek, yenilmekten de korkmasak. Ucunda ölüm olmadıkça, oynamaktan, denemekten çekinmesek. Hayatı biraz da oynamanın keyfi olarak görsek, hep kazanamasak da. Arada bir kazandığımız için keyifli olsa oyun pardon hayat.
Geçtiğimiz akşam malum ve mysterious #socialtouch ekibiyle Sevgili oyunsever Eda, Bahadır ve Cem’in çevirdikleri dümen (pardon) organizasyonda Hakan Bey’in davetlisi olarak Amega’nın üretim tesislerinin yanındaki showroom’da simülatör ve oyun makinelerini denedik.
Ben eğlence parklarındaki o aletlere çok da bayılmam, çocuklar büyüdü de eşime eşlik etme baskısından kurtuldum. Simülasyonda riski o kadar hissetmiyorsun tabii, görsellik ve bedensel taklidi de etkileyici ama bana o kadar da hitap etmiyor. Fakat araba yarışı tam benlik. Hele de böyle yolun şartlarını arabanın hızını, koltuğun vibrasyonundan birebir hissetmek süper bir deneyim.
Fotoğrafta tam çıkmamış ama bu E-racing konteynırı rüya gibi, açılınca arkası dört koltuklu yarış parkuru, önü ise kafe/bar oluyor, yarışı da izleyebileceğiniz ekranlarıyla. Suratım biraz ekşi çıkmış, ilk yarışta üçüncü oldum, ikincisinde ise son saniyelerde birinciliği kaybettim.
Bu güzel gecede emeği geçen herkese ve tüm “çocuk” arkadaşlarıma çok teşekkürler