Kitap Kulübümüzün 26ıncı buluşmasında Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanını konuştuk. Bu bölümde her zaman olduğu gibi üyelerimizin görüşlerine yer veriyorum.
Açıkçası sıradışı bir toplantı oldu, 22 Şubat’ta yapmıştık, Maraş depremlerinin sonrasında içinden geçtiğimiz zor günlerde. Doğal olarak çoğu kişi konstantre olup romanı bitirememiş.
Kitap 2014 yılında kaybettiğimiz Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in çok sayıdaki eserinden biri, ancak onu dünyaya tanıtan ve 1982’de Nobel Edebiyat ödülünü almasını sağladığına inanılan ve büyülü gerçeklilik akımının temsilcisi olan bir roman. Kısaca ifade etmek gerekirse büyülü gerçekçilik, gerçek bir anlatım içinde sihirli, mantıkdışı öğeleri barındıran bir sanat akımı. Fantastikten gerçek bir dünyaya dayalı olması yönüyle ayrılıyor. Hatta Marquez’in bunlara kendisinin de şahit olduğu ve bunların yaşandığına dair bir iddiasını okumuştum, bunu sürdürmek istediği gizemin nükteli bir ifadesi olarak görmek lazım sanırım.
Açıkçası okuması kolay bir kitap değil. Çünkü Latin Amerika kültüründe isimlendirme yapısı, nesiller arası tekrarlayan isimler ve romanın Buendias ailesinin hayatını zaman içinde ileri geri referanslarla anlatıyor olması gerçekten sizi zorluyor. Hatta kitabın ilk sayfasında bir aile ağacı var. Ancak kitabı okurken ilk sayfayla mekik dokumak da sizi yoruyor. Eğer bu stresi üzerinizden atabilirseniz kitabı keyifle okuyorsunuz, belki baştan bir kez daha okuma niyetiyle. Yazarın dili, tasvirleri birçoğumuza Yaşar Kemal’i hatırlatmış. Dolayısıyla eğer Yaşar Kemal’i okumayı seviyorsanız bu kitabı da seveceğinize inanıyorum.
Bu bölümde söz alan arkadaşlarımız sırasıyla
(02:33) Alim Küçükpehlivan, (05:37) Mete Yurtsever, (06:56) Dilek Sena Çekin, (10:58) Güçlü Karavelioğlu ve (13:00) Işık Ceren Alpago