Kaynak: OurWorldinData.org

Korku dağları bekler!

Yani korku her yerdedir, ya da korkuyorsanız kaçıp dağları mesken bellersiniz gibi anlamları var bu deyimin.

Yusuf Karancı bu görseli İAL mezunlar grubumuzda paylaştığı zaman bunun hakkında yazmaya karar verdim, insan davranışını çok iyi özetleyen bir gösterim.

Kaynak: OurWorldinData.org

Amerika’nın hıfzı sıhhasından (CDC) alınan bilgilere göre 2016 yılı ölümlerinin nedenlerine ayrımı ilk kolonda verilmiş. %30 kalp hastalıkları, %30 kanser, %8 kazalar diye gidiyor.

İnsanlar Google’de o yıl ne aratmışlar diye bakınca, resim epey değişiyor. Kalp rahatsızlıkları 11inci sıraya düşüyor. Kanser ölümlerden aldığı paydan fazla bir yer tutuyor ama intihar, cinayet ve terörizm gerçeğinden 10 kat fazla yer alıyor. Buradaki temel faktör bence bulunabilirlik yanılgısı. Özellikle bu üç kelimeyi duymak bile bizi dehşete düşürüyor. Geçmişteki olayları ve trajedileri düşünüyoruz ve bunları olduğundan kat be kat fazla olasılıklar olarak değerlendiriyoruz. İnsanlar uçağa binmekten korkuyorlar ama İstanbul’da yola çıkmakta beis görmüyorlar. Şimdi üşenmedim baktım geçen yıl İstanbul’da 22bin küsur kazada 102 kişi hayatını kaybetmiş. Aynı yıl kaç İstanbullu bir uçak kazasında hayatını kaybetti acaba?

Resim medyaya baktığınızda iyice şirazesinden çıkıyor. 10 ölüm haberinden 7’si bu üçüyle alakalı. Yani medya insanın korkusuna büyüteci tutuyor. Peki neden? Korku satıyor. Beynimizin tek ilgilendiği konu bizi hayatta tutmak. Sonra hayatta kalmak için korunmak, yemek ve tabii üremek geliyor.

Pisi pisine ölmek olabilecek en büyük talihsizlik. Ondan deli gibi korkuyoruz.

Öte yandan sınırsızca yemek bizi öldürüyor, ölümlerin üçte biri kalp rahatsızlığından, kalp rahatsızlığı herhalde hareketsizlikten ve aşırı kilodan oluyor. Ama bunu dert etmiyoruz. Niye edelim ki, son 300,000 yılda insan ne zaman çatlayacak kadar yiyebildi, şekere una boğuldu? Böyle bir bolluğa antrenmanlı değiliz. Ha tabii antrenman demişken beyin bizi hayatta tutmaya çalışırken mümkün olduğu kadar da tembellik yapıp, enerji harcamamızı istiyor. Yani yine beynimiz bizi tuzağa düşürüyor, terörden kaç, yemek zafiyetinden ve tembellikten vurul!

Kıssadan hisse: Mağara devri için programlanmış beynimizi, yine onu kullanarak yeniden programlamamız gerekiyor. Çok anlamsız mı geldi? Niye? Bilgisayarlar bile sadece 50 yılda kendini kodlamayı öğrendi bizim ne eksiğimiz var? Yapayı yapıyor, doğalı niye yapamasın?

Sorular: Sosyal medya analizini merak ettim ama google’la medya arasında bir yerde çıkar herhalde.
Google’daki aramalarla medya birbirini mi gazlıyor acaba? Yani medya diye bir şey olmasa daha mı kaygısız olurduk? Dünyanın bir ucundaki savaşı bilmesek daha mı mutlu olurduk? 🙄
Deli sorular: Mesele mutlu olmak mı, insan olmak mı? Bilmek mi, bilmezden gelmek mi? 😏

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin