Atatürk ile İnönü’nün arasının açılmasına yol açan olay şimdiki adıyla Atatürk Orman Çiftliği hakkında cereyan etmiş. Detayına burada girmeyeceğim ama Atatürk nihayetinde 1937’nin sonbaharında çiftliği devlete armağan ederken İnönü’ye hitaben şu mektubu kaleme almış: “Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı… Ben, efendinin arzu ve iradesi altında yıllardır çalışmış olan bir hadiniim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise, Türk köylüsüne naçizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur. Bahis mevzuu olan hediye yüksek Türk milletine, benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında, hiçbir kıymete haiz değildir. Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.”
Buna tarih şahit ve özellikle bugün onu büyük bir özlem ve şükran duygularıyla anıyoruz.
Bu anekdotu Vamık D.Volkan ve Norman Itzkowitz’in Atatürk’ün Psikanalitik Biyografisi adlı kitaptan aldım (sf.388). Volkan bir Kıbrıs Türk’ü olmakla iftihar eden, politik psikoloji ve psikanaliz alanında söz sahibi bir bilim insanı.
Kitap Atatürk’ün yaşamında gerçek olaylara ve çevresindeki tarihi kişiliklere psikoloji perspektifinden çok ilginç yorumlar getiriyor. Örneğin 25 Nisan 1915’te Liman Von Sanders’in aksine İngilizlerin nereden çıkartma yapacağını tahmin ettiği ve karargahtan gelecek emri beklemeden harekete geçtiği aktarılıyor (sf.109). Volkan şu tespiti yapıyor:
“Mustafa Kemal bu tavrını, tereddütsüz ve otoriter bir biçimde hareket edişini, kendine karşı duyduğu güvenden alıyordu. Abartılı kendine güven duygusunu çocukluk ortamında istediği anneliği yeterince bulamadığı için psikolojik bir savunma/uyum olarak geliştirmişti ve daha sonraları, “Ne annemden ne de başkalarından nasihat almayı sevmiyorum.” diyecekti. Bu noktada çocuklukta savunma/uyum olarak geliştirdiği karakter yapısının, erişkin yaşamında üstün zekasını ve akılcı düşünce tarzını da içine alan liderliğinin bir parçasına dönüştürdüğünü görüyoruz.”
İstediği anneliği yeterince bulamadığı ifadesiyle Zübeyde Hanım’ın Mustafa Kemal’den önce iki abisini ve ablasını küçük yaşta kaybetmesiyle yaşadığı travmaya bağlı çektiği zorlukları kastediyor.
Kitabı henüz bitirmedim ama Atatürk’ün özel hayatına ilişkin hiç bu kadar detayı bir arada okumamıştım. Onun “insan” yönünü, gerçekten hayatını nasıl ülküsü uğruna harcadığını görüyorsunuz. Bir insanın dramı ülkesine ümit olmuş. Ona ve Cumhuriyeti kuranlara borcumuz büyük.