Resim: Anadolu Sigorta'nın bir dönem tartışılan reklam filminden

İzinde miyiz?

Her gün burada yazıyorum, güncel olaylar hakkında kendi bakış açımı paylaşıyorum. Muhtemeldir ki okuyanlardan bazıları beğeniyor, bazıları bir tuşa basarak beğeniyor, bazıları da bir yorum yazıyor.

Son iki grup şunu sağlıyor; bir tepki vererek destekledikleri görüşün yayılmasına ön ayak olurken, beni de yazmaya devam etmeye teşvik ediyorlar. Böylece ortak fikirlerimiz daha fazla taraftar toplama şansını elde ediyor, hatta belki hayata geçirilmesine bir zemin hazırlıyor.

Cuma günü milli günler için hazırlanan genellikle Atatürk’lü reklam filmlerine değinmiştim. Hatta geçen yıl 10 Kasım’da şöyle bir serzenişte bulunmuştum “Şirketler (toplumdaki geçmişe artan özleme paralel) giderek büyüyen prodüksiyonlarını yarıştırıyorlar, birbirine atmosfer ve anlatımda çok benzeyen, birkaç gün yayınlanacak ve kime ait olduğu dahi hatırlanmayacak filmlere kaynak harcıyorlar. Filmlerin bende bıraktığı his ise geleceğe dair umut vermekten çok, böyle bir lidere sahip olmuş olmanın gururuyla karışık O’nun ideallerinden bunca uzağa düşmüş olmanın verdiği tarifsiz bir hüzün…”

Cuma günü yayınladığım ankette ise sizlerin fikrini sorup bir tartışma açmak istedim. 2023 yaklaşıyor, bir iletişim furyası kapıda. Acaba bu tarz reklamlara devam mı edilse, hiç para harcamayıp, bu yoklukta, eskileri mi cilalanıp vitrine koyulsa. Yoksa şirketler güçlerini birleştirip, örneğin uluslararası çapta bir prodüksiyon mu yapsa, bu ülkenin o yoklukta neler başarabildiğini hem kendimize hem “bizi beğenmeyen” uluslara hatırlatsa. Beğenmeyen beğenmesin ama dünya öyle bir yer değil, sürekli onlarla iş yapıyoruz veya yapmak istiyoruz, milyonlarca vatandaş ya orada ya da oraya girmek istiyor.

Ya da birleşip, (hani bizden geçti), geleceğimizin teminatı gençlere burs mu versinler demiştim? Ezici çoğunluk o çıktı zaten, ama “birleşip”çiler %85’i buldu.

Sevgili E. Merve Yağmuroğlu Erdil yorumlarda demiş ki “Oyumu verdikten sonra gördüm ki ankete katılan neredeyse her 10 kişiden 7’si “birleşip burs versinler” demiş. Bu mecrada var olan profili düşününce eğitime önem veren bir kitle olduğunu tahmin etmek zor değil. Ancak beni en çok etkileyen “birleşip” sözcüğü oldu. Oy verirken de “birleşip burs mu versinler” yoksa “birleşip bir film mi yapsınlar” kararsız kalmıştım. Fark ettim ki benim için önemli olan film yapmaları ya da burs vermeleri değil; en çok “bir”leşmeleri önemli.
Keşke 100.yıl etkinliği, kampanyası, reklamı ve/veya iletişimi olarak bunca yıldır vahşice birinin diğerini “öteki”leştirdiği yaklaşımdan uzaklaşıp “bir”leşseler. Farklı ve hatta uçlarda hayat görüşleri, ideolojileri olan kurum, kuruluş ya da firmalar güçlerini bir araya getirip kendilerinden çok daha yüksek bir amaç için “bir” olabileceklerini gösterseler; Voltran’ı oluştursalar. Bizim de toplum olarak “diğer”ine de bakışımız, yaklaşımımızla ilgili aklımızda “acaba mı?” sorusu kalsa, içimizdeki hoşgörü ve empati tohumları kımıldansa, gelecekle ilgili umudumuz kıpırdansa.”

İmzamı atıyorum bu ifadenin altına.

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

2 yorum
  • Merhabalar
    Ben bu ankette kararsız kaldım ve görüş belirtmedim. Neden mi? Evet birlessinler burs versinler ya da ortak film yapsınlar, kulağa hoş geliyor. Bununla birlikte içinde bulunduğumuz zaman, Atatürk’ü daha çok anma ve yaşatma zamanı. Daha kalabalık ve gür bir şekilde sesimizi duyurma zamanı. 100. yılında Türkiye ‘ye kuruluş ilkelerine döndürme zamanı.
    Selamlar

  • Merhaba,30 Ağustos bizim ailede çocukluğumuzda ,Kilizman’da operatör eniştemizin herbirimize tek tek içini oyarak hazırladığı “karpuz fenerlerinin” coşku ve heyecanıyla geçer,ipi takılır,akşam içine konan mumuyla şapka kapağı kapatılarak,büyük bir ciddiyetle bir aşağı bir yukarı yürüyerek feneralayımızı yapar ve enson,tretuvarın üzerinde sıralanan fenerler sabaha kadar,yoldan geçenlere selam dururdu.Bu yıl Kordon’da şahit olduklarım,saatlerce (geç başlatılan) süren,okul rontlarından beter,saçmasapan ve upuzun bir belgesel ve bıkkın yılgın insanların coşkudan uzak,protestolarla girilen bir 30 Ağustos. Nerde benim Kutlamalarım,nerde coşkular,nerde küçücük bahçelerden sokaklara taşan “BİZ OLMAK” olgusu. 9 Eylül’de yaşayıp göreceğiz.

Okumaya devam edin