Geçtiğimiz Perşembe günü Döngüsel Ekonomi Haftası programında “Tüketim Kültürü Nasıl Değişir?” oturumu vardı, çevre, sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi uzmanı sevgili Umay Yılmaz’ın moderatörlüğünde. Konukları görsel sanatçı Deniz Sağdıç, Refika’nın Mutfağı Kurucusu Refika Birgül ve İletişimci, Sosyal Girişimci aynı zamanda Kurumsal İletişimciler Derneği Başkanı Şule Yücebıyık idi. Tüketim kültürünün nasıl dönüşebileceğini konuşmak için çok iyi seçilmiş konuklardı. Birkaç ekonomistten ve çevreciden çok daha renkli ve verimli bir oturum oldu bence (Umay bak kendimi de yaktım sadece çevrecileri değil)
Deniz Sağdıç’ın eserlerini görmüş olmalısınız, hepsine değilse de havaalanında segilenen çeşitli atık ve objeleri kullanarak ortaya çıkardığı olağanüstü tablolara rastgelmişsinizdir sosyal mecrada.
Şule Yücebıyık ise bir iletişimci olarak sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomiye kendi kültürümüzden ve değerlerimizden bir bağ kurarak dilimize ve yaşantımıza katmamız gerektiğinin altını çizdi.
Refika Birgül (ortaya koyduğu içerik pazarlaması ve topluluk çalışmalarına şapka çıkarıyorum, yeni farkettim) değerlerimize ilişkin çok güzel bir kavramdan bahsetti, bunu da bilmiyordum: Kut. Kutsal yaşam gücü, bereket, kutlu olmak, göğün ışığı anlamlarına geliyormuş. Meğer biz hep birbirimize “kut”un hiç eksilmesin, bol olsun temennisinde bulunuyormuşuz. Hatta çevremizdeki bazı insanların negatif enerjileri, “nazarları” beğenilen yerlerimizde adeta bir hasar verip kut’un oradan kaçmasına, azalmasına neden oluyormuş. Açıkçası metafiziğe mesafeliyimdir ama neye inanıyorsan (düşünce gücü) onun seni derinden etkilediğine eminim. Böyle birşeyin var olup olmamasının, gerçek veya batıl olmasının bir önemi yok, inanıyorsan seni etkiliyor. Bilimsel olarak kanıtlanmış zaten plasebo etkisi!
Gelelim Refika Hanım’ın verdiği bilgiye: Kut’umuzu sürekli hale getirmek için atalarımızın 10 kurallık töresi “ölçey”e. Tabii hepsini aklımda tutamadım, internette karşıma bu makale ve Asu Mansur’un, Şaman Aynası adlı kitabı çıktı. Mansur Ölçey’in Tıva Türkçesinden geldiğini, bizim Türkçemizde “Olcay” anlamına geldiğini söylüyor ve şöyle açıklıyor:
“Olcay, literatürde baht ve talih gibi şansa dayalı anlamlarda açıklanmıştır. Ama Türk Töresi’nde bahta inanılmaz. Baht ve talih bireysel gücün sonucunda elde edilir. Rasgele birine konabiliyor olması, Türk Töresi’ne uygun değildir. Ölçey bilinçli ve doğru seçimlerin, tutumların ve tepkilerin sonucu olarak elde edilen saadettir.”
İşte töremizdeki on kural:
1. Ulu Yaratan’ın, gökteki Ata’ların desteğinden ötürü bol bol Buyan*’da bulun (*şükür)
2. Göğün verdiği Kut’un kıymetini bil.
3. Hazır olandan uzak dur.
4. Ürününü, eylemlerini ve düşlerini zehirleme.
5. Diline kara çalma.
6. İçinde yaşadığın topluma saygı duy.
7. Soyunu ve aileni onurlandır.
8. Ata-Ana’yı onurlandır.
9. Ana-Oğul’u ayırma.
10. Çevreye zarar verme.
Kadim bilgi çok değerli, soğuk ama vazgeçilmez bilimi, anlamlı ve insani kılıyor.