Şu videoyu lütfen bir izleyin. Sergei Prokofiev’in Romeo ve Jülyet Balesi için yazdığı Şövalyelerin Dansı’nın bir bölümü. Önce Londra Filarmoni’den, ardından Kraliyet Balesi’nden.
İnsanlığın kurduğu medeniyetin bir küçük nişanesi. Doğadaki canlıların hayatlarını sürdürürken sergiledikleri ritüellerden biri gibi, bir BBC doğa belgeselini seyreder gibi. İlk bölümdeki sadece müzik performansı da, sonrasındaki bale gösterisi de, ayrı güzel, izlenmeye değer.
İnsanoğlu olarak çok yüz karası işler yaptık yapıyoruz. Canlara kastediyoruz, açgözlülüğümüzle önünü arkasını düşünmeden tüketiyoruz, eşsiz kaynakları geri dönülmezcesine kirletiyoruz.
Ama şunları da yapıyoruz;
Müzik yapmak için onlarca enstüman icad etmek, bir melodi kurgulamak, onu işaretlere çevirmek, onlarca enstrümana paylaştırmak, o enstrümanları ustaca çalmak için ömrünü vermek, bir hikaye yazmak, onu hareketlere devinimlere, dönüştürmek, kostümler hazırlamak, günlerce aylarca provalar yapmak, bütün bunların sergilenmesi için mekanlar inşa etmek… hep insanoğlunun işi.
Bütün bu çabanın elle tutulur hiçbir faydası yok izleyen için. Ama o hikayeyi dinleyerek, izleyerek bir ders çıkarıyor insan, yüzleşiyor, sorguluyor. Sanat insanın en kayda değer üretimi, aynı zamanda insanlığının gereği.
Bana bunu düşündürdü dün gece. Siz ne dersiniz, çok mu abarttım?
İki ilginç notum var Prokofiev ile ilgili; Stalin ile aynı gün (5 Mart 1953) ölüyorlar ve cenazesi birkaç gün bekletiliyor çok az kişiyle kaç-göç bir tören düzenlenebiliyor, çünkü kitleler Stalin için toplanıyor.
Bir diğeri de doğduğu yer olan Ukrayna Donetsk’te, EURO 2012 öncesinde baştan aşağı yenilenen havaalanına ismi veriliyor. Ben de çok kez kullandım o havaalanını Kiev’den gidip gelirken, fabrikamız orada olduğu için. Hatta öncesindeki halini biliyorum bir taşra otogarından halliceydi. Yenilendikten sonra uzay üssü gibi olduydu. Sonra o havalimanı 2014’te taş taş üstünde kalmamacasına yıkıldı, ayrılıkçılarla Ukrayna ordusu arasındaki çatışmalarda.
Yani bahtı pek açık değilmiş galiba, ne diyeyim. Ama bıraktığı eserler belki ilk günkü gibi dinleyenleri etkiliyor, hayal dünyalarına ışık tutuyor.