Atatürk’ü sevmemek mümkün mü? Sahip olduğumuz herşeyin ardında onun ve arkadaşlarının önderlik ettiği direniş yok mu? Sonrasında yaptığı devrimler yeni özgürleşen bir ulusun ümitlerini büyük bir kalkınma ve modernleşme hamlesine dönüştürmemiş mi?
10 Kasım 1987’de sirenler çalmaya başladığında babamla Aydın’da sokakta yürüyorduk. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Çünkü bir gün önce dedemi kaybetmiştik, apar topar İzmir’den Aydın’a gelmiş, bana çok zor gelen bir gecenin ardından, o sabah defin işlemleri için devlet dairelerine gidiyorduk. 10 Kasım tamamen aklımdan çıkmıştı, hala dedemin zamansız vefatının şoku içindeydim (Dedem 1909 doğumluydu, Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerindendi, anneannem gibi. O nesil bambaşkaydı bence ve onları tanıdığım için şimdi kendimi çok şanslı hissediyorum. Fotoğrafta dedem üçüncü sırada çocukların arasında oturuyor açık renk ceketli. Anneannem ise hemen sağ omzunun üzerinde ayakta duruyor. Yeni evli olmalılar diyor annem, ikisinin de Aydın 7 Eylül İlkokulu’nda oldukları 1935-1936 yılları gibi – Fotoğraf 7 Eylül İlkokulu’nun internetteki arşivinden).
Sirenleri duyduğumda o gün okuldaki törene katılamayacağım aklıma geldi. O kadar sıkı tutuluyordu ki özellikle 10 Kasım’lar, dedemin vefatının bir mazeret kabul edilip edilmeyeceğini düşünüp kaygılanmıştım.
Tabii her 10 Kasım’da sirenler çalarken o sabahı da hatırlıyorum, ilk defa bu kadar yakın biri aile üyesini kaybetmiştim, çok yoğun duygular yaşamıştım o anla özdeşleşen. Ama bana asıl acı gelen, ülkenin bu büyük önderinin hatırasının kanunla veya zorla sahip çıkılmaya çalışılması olmuştur. Nasıl ulus olarak onun yaptıklarının kıymetini bilemedik, hatırasını yaşatamadık, yaptıklarını anlatamadık bu ülkenin her bir ferdine!
Aslında buna şaşırmak yersiz. İçinde bulunduğumuz durum zaten o ruhu yitirmiş olmamızın sonucu değil mi?