Cuma günü Ankara BB’nin yeni girişimi Lezzet Ankara ve Yemek Sepeti arasındaki rekabete ilişkin bir anket başlatmıştım.
3250’ye yakın oy kullanıldı, 150’den fazla yorum yapıldı. Oy verenlerin %78’i Ankara BB’nin yanında saf tuttu.
Açıkçası bu oran beni şaşırttı ve nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Öncelikle insanlar bir şirketin bu derece hakim konuma gelmesini doğru bulmuyorlar ve bir denge arıyorlar galiba. Bu tepkinin altında belki Nevzat Aydın’ın çoğunluğa müdanasız gelen tavrı, belki Mansur Başkan’a ve onun çıkışlarına duyulan sempati (Mansur Başkan’ı ben de beğeniyorum ama Gökçek’ten sonra kim olsa sevilir galiba) veya sosyal devlet anlayışına bir özlem yatıyordur.
Lezzet Ankara’ya destek veren yorumlarda Yemek Sepeti’nin vahşi kapitalizmin örneğini sergilemesi (kötü çalışma koşulları, restoranlara yüksek komisyonlar, geç ödemeler, yüksek promosyon beklentileri vs) ve nereden gelirse gelsin rekabetin YS’ni hizzaya getireceği yönünde bir inanış vardı.
Yemek Sepetine destek veren yorumlarda ise bu YS’nin aldığı komisyonun müşterilerine sunduğu deneyim ve güvence ile yarattığı değerin karşılığı olduğu, rakiplerinden daha iyi bir fayda/maliyet teklifi sunduğu sürece tercih edileceğini dile getirdiler.
Çok kapsamlı, yurtdışı karşılaştırmalı analizler de vardı, onların ışığında ben de kendi görüşlerimi şöyle toparlayayım.
En başta kamunun düzenleyici rolünün eksikliği hissediliyor. Bir şirketin piyasaya hakim konuma gelmesi ve paydaşlarına kendi koşullarını dayatması bir şekilde önlenebilir. Öte yandan her aklına gelenin kafe, restoran açması da sanırım ülkemize has acayip bir durum. Bölgedeki talep göz önünde bulundurularak arzın düzenlenmesi mümkün.
Belediyenin bu girişiminin iyi niyetli olduğundan şüphem yok. Ancak bu denli oturmuş bir hizmete karşı sıfırdan başlamak hatta onun yarattığı faydayı “0 komisyon” ile fiyatlamak yerine onunla işbirliğine gidip kamuya daha az maliyetle esnafa katkıda bulunacak başka yollar denenebilirdi. Ülkede herhangi bir iş kolunda sosyal faydayı öne sürerek kamunun bizzat oyuncu olarak sahaya girmesi bana mantıklı gelmiyor. Asıl yapması gereken işlerden dikkatini ve enerjisini çaldığına inanıyorum. Ayrıca bu konunun ucuz ekmek dağıtımı veya sağlık hizmeti gibi temel bir ihtiyaç olduğuna katılmıyorum, müşterinin evine, işine yemek siparişi vermesinden bahsediyoruz ekonomik bir faaliyet olarak.
Linkedin kullanıcılarının Türkiye temsiliyeti yok, burada sorgulayan ve tepkisini gösteren bir kitle var. Belki halk aldığı hizmetten ve ödediği paradan memnun. Ancak yine de bu seviyede bir tepki şirket tarafından göz ardı edilmeli mi bilmiyorum. Benim duyduğum talep, YS’den biraz daha şeffaf olması, çalışanlarına ve paydaşlarına daha adil davranması ve bunu ortaya koyması.
Son söz; neticede YS yabancılara ait ancak Türkiye’de faaliyet gösterip vergisini veren bir şirket. Yani Unilever, P&G ve daha birçok yabancı şirketten farksız. Bu şirket asıl hesabı kendi yönetim kuruluna veriyor, talimatları oradan alıyor. Tabii buradaki yönetim dengeleri gözetmek, yönetmek durumunda. Ama böyle bir şirkete ve yöneticisine ülkenin ekonomik güçsüzlüğünden fatura çıkarmak bana adil gelmiyor.