İstanbul’da mı yaşıyorsunuz? Emin misiniz?
Bu sabah çocukları okula bıraktıktan sonra eşimle ve arkadaşımız bir çift ile kahvaltıya gittik, bu fotoğraf oradan. Herhalde 2 yıla yaklaştı boğaza inmeyeli.
1994 sonbaharında üç arkadaş kaldığımız evden ayrılıp Arnavutköy’de bir eve çıkmıştım. Maaşımın yarısını evin kirasına veriyordum. Duyanlar deli misin diyorlardı, ama eve gelince “hamdolsun” o konu hiç açılmıyordu. Ev Akmerkez’e çıkan yokuşlardan birindeydi, cephesi Kuleli’ye bakıyordu, salona giren sanki evin kıyısındaymış gibi duran boğazdan gözünü alamıyordu. Her sabah uyandığımda ve her akşam eve geldiğimde ister pırıl pırıl, ister kara bulutlu ama hep büyülü bir manzaraydı.
Şimdi gökdelenlerle ve inşaatlarla çevrili bir sitede yaşıyoruz. Önceden de çocukların basketi, müzik dersi derken evden pek uzaklaşamıyorduk, pandemide malum oralardan bile ayak çekildi. Medeni ülkelerde yaşayan arkadaşlarıma çok özeniyorum, Londra’ya trenle 45 dakika bilemedin 1 saat mesafede doğanın içinde bir kasabada oturup gerektiğinde Londra’ya gelebiliyor. Bu devirde akılla ve liyakatle yönetilen bir ülkede yaşamamak hakikaten çok yazık. Değişimi arzuluyorum ve tabii bunun ifadenin ilk kısmında olması için çalışanlardanım.