Kitap kulübümüzde okuduğumuz Blink’ten bir anekdot:
Amerikalı trombonist Abbie Conant 1980’de Münih Filarmoni’ye başvurduğunda “Herr” diye davet alıyor, yani onu erkek sanıyorlar. Seçmelerde bir ilk deneniyor, zira orkestra ile ilişkili birinin yakını da gireceği için, jüri ile enstrümantalist arasında bir perde var. Conant 32 adaydan 16’ncı sırada çalıyor. Şef Sergiu Celibidahche tamam alacağımız adamı bulduk deyip, diğerlerini göndertiyor.
Kitabın dayandığı nokta burası; bir konunun uzmanı, burada şef, ilk iki saniyede hatta ilk notada bile bir “performansın”ne kadar iyi olduğunu anlayabilir. Ancak seçtikleri kişinin bir kadın olduğunu görünce şok geçiriyorlar. Zira trombon gibi bir enstrümanı bir kadının çalamayacağı gibi bir kabul var ama bir perdeyle yerle bir oluyor. Çok uzun bir mobing ve hukuki süreç oluyor, ayrıntısına girmeyeceğim. Olay çok medyatik bir hale geliyor tabii.
Sonrasında başta Amerika’da, bu bir standart oluyor. Asıl etkileyici olan kadın orkestra elemanı oranı %5’ten 25 yılda %50’ye çıkıyor. Cinsiyetten bağımsız fiziksel görünüm de anlamını yitiriyor. Otoriteler müziğin kalitesinin artığını kabul ediyor, çünkü iyi görünenler değil iyi ses çıkaranlar orkestraya alınıyor.
Kitabın tavsiyesi yaptığınız işte ne önemliyse ona odaklanın, diğer etkisiz faktörleri “perdeleyin”.
Blink’i konuştuğumuz son toplantımıza kulak kabartmak için podcast bölümüne bakabilirsiniz.