MY: Bu haftaki konuğum Azra Betül, Hoş geldin Azra ,
AB: Hoş bulduk.
MY: Azra Betül bir deneyim tasarımcısı ve formasyon olarak Endüstri Mühendisi, stratejik pazarlama ve marka yönetimi master’ı var. Uzun süre beyaz yakalı olarak Turkcell’de dirsek çürüttükten sonra o da benim gibi kendi hayallerinin peşinde koşmaya yola çıkmış. Kendisini aynı zamanda utopian ve Raw creative olarak tanımlıyor. Deneyim Tasarımından bahsedeceğiz. Seni biraz daha tanımak adına ütopian ve raw creative den ne kast ediyorsun?
AB: Şöyle, utopian dediğim aslında ben şu anda bir ülkenin vatandaşı olarak görmüyorum. Dünya vatandaşıyız hepimiz. Dünyanın üzerinde birlikte yaşıyoruz. Ütopya olarak tabir edilen ve bugün aslında hayal ülke olarak söylenen ama her şeyin çok iyi olduğu bir yer var. Ve hayal olan şeyler aslında bugün mevcut olan insanların yaratımları ile gerçekleşecek ve gerçeğe kavuşacak. Ben ve bir kaç dostum daha kendimizi böyle tanımlıyoruz. Yani hayal ettiğimiz şeyler biz ancak yaratabiliriz’den yola çıkarak kendime orada aslında ütopyalıyım deme ihtiyacında bulundum. Dolasıyla ütopya oradan geliyor. Raw creative tarafına gelecek olursakta ham yaratıcılık olarak Türkçe tanımlayabileceğimiz raw creative tabiri de aslında çocukken var olan o ham yaratıcılık yeteneğini kendime yapıştırmak istedim. Çünkü çocukken biz çimenleri kırmızı, kumları içinde çay partileri yapabileceğimiz yerler olarak hayal edebiliyorduk. İçimizdeki ham yaratıcılığı tutabilirsek yetişkin oldukça o analitik güçle yetenekle birleşip başka yerlere gidebilir. Bu yüzden çocukluğumdan onu hayatımda tutmak istedim. O da oradan geliyor.
MY: Harika. Aslında yine şaşırtmayacak bir şekilde gerek bu pozitif umut dolu bakış açısı ve çocuksu o saflığı ve yaratıcılığı korumak yaptığımız işin bir parçası ve dolasıyla seninde bütünleyen bir taraf diye düşünüyorum. Peki “customer experience” olan ilgin nasıl başladı? Yani Turkcell’e o sebeple mi girdin yoksa Turkcell’de sonradan mı gelişti olaylar?
AB: Çok güzel bir soru, aslında Endüstri Mühendisliğinde programlama tarafından devam etmek istediğime karar vermiştim. Bir yazılımcı olacaktım. Çünkü o algoritma yazma ve benzeri şeyler çok hoşuma gidiyordu. Ve SAP yi duymuşsunuzdur bir yazılım, ben SAP’nin CRM modülü üzerine bir tez yazdım. Ve bu tezi yazarken CRM, çok hoşuma gitti. Yani Müşteri ilişkileri yönetimi konusu. Ve orayı araştırmaya başladım. Türkiye’de markalara bakarken de Turkcell’in, o zamanlar Turkcell arka arkaya en çok çalışılmak istenen şirket olarak seçiliyordu ve beni de çekmeye başladı. Turkcell’de müşteri ilişkilerinin de ötesinde müşteri deneyimi ekibinin olduğunu fark ettim. Yaklaşık bu 2011 yılında oluyor. Çok ilgimi çekti, müşteri deneyiminin yurt dışındaki araştırmalarına başladım. Biraz böyle araştırmacı kişiliğim de var. Ve ilgilimi çekti. Yolda da onla ilgili çok önemli şeyler gördüm. Yolu okumakla dediğimiz kısmı da yapmaya çalışıyorum hep hayatımda. Dolasıyla kendime Turkcell ve müşteri deneyimi tarafına karar verdim. Bu şekilde aslında yazılım hayatından müşteri deneyimi tarafına kaydım. Yazılımdan kaymamın sebebi de şu oldu, en büyük, en çok gördüğüm, sosyal tarafım çok yüksek, insani değerler kısmı, o yüzden önce makinalardan sa insanlarla başlamak benim tercihim oldu. Ama o teknoloji tarafı da hayatımda hep var oldu. Çünkü zaten Turkcell de teknoloji şirketi olarak kendini konumluyor. Telekominikasyondan sa bir teknoloji şirketi olarak. Dolasıyla her iki taraftan da beslendiğim bir kurum içinde başladım yolculuğuma.
MY: Harika. Adım adım işlenmiş bir yolculuk ve kariyer öyküsü hakikaten. Peki, Turkcell e girdin ve dediğin gibi hazır bir yapı var zaten. Nasıl gördün oradaki müşteri deneyiminin şirket içindeki rolünü ve ağırlığını?
AB: İlk başta zordu. Çünkü onlar ben gelmeden bir yıl önce yapılanmaya başlamışlar, 2010 yılında. Çok gerçekten vizyoner bir direktörümüz vardı, Meltem Şahin. Onun sayesinde bizler Aalto Üniversitesi var yurtdışında, Service Design üzerine çalışıyorlardı, oradan bütün ekip “Service Design” eğitimi aldık. Sonrasında şirketin içerisinde yavaş yavaş müşteri deneyiminin bir şirketin kalbi olduğu yani kanı pompalayan yer olduğuna insanları ikna etmemiz gerekiyordu. Çünkü yurtdışında bazı şeyler hızlı popülerleşirken Türkiye’de biz biraz daha direnç gösteriyoruz bazı şeylere. Bir de kurumlar çok büyük olduğunda süreçler hantallaşmaya başlıyor ve zaten mesela pazarlama ya da IT bir şey yaparken sizin bir de müşteri böyle ister gibi söylemleriniz işleri yavaşlatıyor olarak görünüyor. Dolasıyla o noktada biz çok direnç gördük. Ama bir noktadan sonra insanlar şunun farkına varmaya başladılar. Dünyadaki deneyim ekonomisinin yükselmesi ile birlikte aslında iş gerçekten müşteriymiş, müşteri olmazsa zaten şirket olmazmış kaymaya başladığında fikirler ve görüşler, bizde tabii içerde çok fazla şey yapmak zorunda kaldık, kurmak zorunda kaldık. Her yerden girdik çıktık. Sonra çok güzel bir noktaya geldi. Müşteri deneyimi ekibi bütün projelerin içerisindeydi ve gerçekten şirket içerisinde kanı pompalıyordu. Bu yaklaşık bir yıl kadar sürdü. Bunu kurmak içerde ama çok keyifli bir yolculuktu ve çok şey öğretti. O kuruluşun içinde olmak bile benim o bir yılı yaklaşık 5-6 yıl gibi yaşamama sebep oldu. O yüzden çok keyifli bir yolculuktu. İlk aşamasında olmakta.
MY: Harika. Biraz bunu daha önce dinleyiciler bilirler, sadık dinleyiciler, daha önce Gökhan Kara ile de bölümümüz olmuştu. Onun Turkcell ve Vodafone tecrübelerini konuşmuştuk. Ben kendimi tutamayıp Telekom anlamındaki kulak çınlatmalarımı biraz den vurmuştum. İnanılmaz büyüklükte bir şirket ve milyonlarca, on milyonlarca müşterisi var değil mi? 30 milyon mu kaç müşterisi var?
AB: Benim en son müşteri deneyimi tarafındayken 7 yıl sürmüştü benim oradaki yolculuğum, 32 milyon bireysel aboneyi biz yönetiyorduk. Kurumsal kısmı da eklediğimiz zaman 35 milyona çıkıyordu.
MY: İnanılmaz, peki buradaki hep şu söylenir, herkesi memnun etmek çok zor, hizmet sektöründe daha da zor, peki telekomünikasyon temel bir ihtiyaç hele ki data kısmını düşündüğümüz zaman. Oradaki müşteri deneyimi bir yandan da hani dışardan da çok statik gibi görünen bir şey, müşteri yolculuğu ya da deneyimi, içinde biraz altyapı tarafı var biraz da tarife tarafı var. Birçok bileşeni var müşteri memnuniyetinin ama siz orada neye focus olacağınızı nasıl belirliyordunuz? Tabii ki şüphesiz bireysel örnekler üzerinden gitmiyordunuz ama datayı nasıl okuyordunuz? ve ne üzerine çalışacağınızı nasıl karar veriyordunuz?
AB: Aslında şöyle, sorular bu arada çok güzel, çok toparlayıcı ve güzel yerlerden soruyorsunuz, tabii ki yol boyunca öğrendik ekip olarak, müşteri deneyiminin nasıl ilerleneceğini. Aslında son geldiğimiz nokta bence çok iyiydi. Genel müdür yardımcılığı haline gelmişti yani bir CXO luk olmuştu müşteri deneyimi, o noktada biz şöyle bir yapıdaydık; biliyorsunuz ki bir bütün birçok parçalardan oluşuyor. Müşteri deneyimi olayı da az önce söylediğiniz gibi, içinde birçok farklı konulardan oluşan, data tarafı olsun, strateji tarafı olsun, kanal yönetme tarafları olsun bütün parçaları ayırıp, bu parçalara ayrı bireyler bakıyordu ve ilgileniyordu. Sorumluluk onların üzerindeydi. Dolasıyla biz bütün parçaların doğru şekilde ilerlediğinden emindik ekip olarak. 30 milyon müşteriye bir yandan standart yolcuklarımızın olmasının yanında arkadaki akıllı analitik kurgular yardımıyla da sizin Turkcell ile olan yolculuğunuz 10 sene ise de ona göre de sürpriz ve minik kurgular yerleştiriyorduk ki bugün literatürde moment of truth diye geçen muhteşem anları insanlara yaşatabilmek için, aslında bir yandan standart gibi görünse de bir yandan üstüne katman olarak özenilmişliği ekliyorduk. Önemli bir konu ise strateji ekibi ile beraber çalıştım proje ve programlar yönettim, oradaki iyi beslendiğimiz bir şeyde yurtdışında olan biten her şeyi müşteri deneyimi alanında yakından takip edebiliyorduk. Sadece telekomünikasyon sektöründe değil Starbucks’ta ya da Uber de deneyim, deneyim tüm markalarda var, bizim rakibimiz oluyordu. Bizim sadece kendi sektörümüzü rakip olarak almıyordum. Dolasıyla hem onları takip edip hem de bütün ekibi besliyorduk. Öyle bir sorumluluğumuz da vardı, strateji tarafında. Herkes hem kendi alanında uzmanlaşıp hem de yurtdışı değişimleri ve dönüşümleri, yerel de var bu arada, sadece yurtdışı değil, her yeri görüp sadece kendi alanında değil diğer alanlarla ilgili güncelleme yapıyorduk. Güncelleme çok önemli, Endüstri Mühendisi olduğumuz söylediniz zaten, sürekli iyileştirme Endüstri Mühendisliğinin temelidir. Dolasıyla o sürekli iyileştirme kısmında mutlaka bu çalışmanın içinde önemli bir noktaya koyuyorduk. Çok büyük katkı sağlıyordu.
MY: Bir şey soracağım. Öncelikle strateji tarafında çalıştın daha sonra öğrenme deneyimi geliştirme rolün de var. Bir referans var sitende de onu okumak istiyorum, müsadenle. Çünkü içinde bulduğum çok önemli değerli şeyler var. Doğuş Kuran Genel Müdür Yardımcısı, müşteri deneyimi tarafında, şöyle diyor, Azra gibi göze çarpan yeteneklerle nadiren karşılaşırsınız Turkcell de iki yıl boyunca onunla çalışmaktan, daha müşteri odaklı, dijital ve veri odaklı hale gelmesini amaçlayan bir dönüşümün parçası olan çeşitli projelerde iş yapmaktan keyif aldım. Azra’nın her seferinde başlangıçta tamamen farklı fikirlerde olsalar dahi bir oda dolusu insanı yönetme ve insanları fikirleri ile dahil etmelerine şahitlik ettim. Bu özellikle son cümlesi hakikaten bence hem kurumlar hem de bireyler için bir sorun. Bu rahatlığa ve açıklığa erişmeleri, biraz bundan bahseder misin? Örnek verebilir misin?
AB: Müşteri Deneyimi tarafında bu bahsettiği referans onunla orada çalışma şansı elde ettim. Aslında son söylediği şey şuydu ben bugün aslında Linkedin de kendi pozisyonuma “Raw Creative” diyerek insanların bugün mevcut yerlerinden zoom out yaparak kendilerini yukarıya çıkarıp etrafta bunun dışında başka nasıl olanaklar var yani biz bugün bir proje yaparken, o projenin dışına çıktığımızda görmediğimiz başka birçok şey var ve o işi bambaşka bir yöne taşıyabilir’i sürekli kendimde sorguluyorum ve bakıyorum. İnsanların kafalarına da bu soruları ekmeyi çok seviyorum. Ya böyle olsaydı, böyle olmasaydı da şöyle olur muydu? diye, aslında birçok projede de, Doğuş beyle çalıştığımız, bu tarz şeyler vardı yani odadaki herkesten farklı bir fikir ortaya atıyordum ve o fikri onun dediği gibi ikna etme kısmı çünkü bazen gerçekten zor olarak düşünülen fikirler de ortaya çıkıyordu. Benim orada kendimde gördüğüm şey, bende çok genç yaşta 20 yaşında başladım Turkcell’e bu dediğim noktaya geldiğimde, bir hayli yol kat etmiştim ve başta zorlandığım noktalar olmuştu. Yirmili yaşlarda da hep fikirlerim vardı ama orada olmayan şey şuydu, ben fikirlerimi anlatırken aynı heyecanı karşı taraftaki diğer insanlarda göremiyordum. Benim kafamda o fikir o kadar heyecanlıydı. Sonra üzerine düşündükçe bunun ve sonra sıkıntı yaşadıkça şöyle bir şey fark ettim. Onlar belki benim kafamın içindekileri görebilselerdi belki heyecanlanırlardı. Dolasıyla kendime şöyle bir kas geliştirmeye başladım. İnsanlara kafanın içindekini bir şekilde göster. O noktada da birazcık tasarım konusuna eğildim, yirmili yaşların başında, görsel tasarımlar ve prototipleme aslında bugün design thinking’teki konu, kendi kafamın içindekini bir şekilde kağıtta ya da bir prototip olarak bir şekilde insanlara gösterebilirsem o zaman aynı heyecanı onlarda yaratabilirim’den yola çıkıp aynı şekilde anaokulunda nasıl bizlere kanvas hazırlıyorduk. Bende o şekilde hazırlanıyordum toplantılara, insanlara çıktısını paylaşıyordum. Hepimiz aynı şeyi konuşuyorduk, aynı şeyin üzerine bakıyorduk. Doğuş beyin de dediği aslında bir oda dolusu insanı aynı fikre ikna etme kısmı tam olarak bu. Ben bütün projelere çalışmalara ve toplantılara hazırlıklı giriyordum, öncesinde.
MY: Hep söylenen hikayeleştirme ve hikaye ile insanlara anlatma, heyecanlandırma kısmı işin aslında bir ayrılmaz parçası da, görsellik kısmı, onu insanlar, bende hep o örneği veriyorum, bir ev hayal edin dediğim zaman Azra’nın aklındaki beliren ev ile benim düşündüğüm ev aslında farklı, aslında herkesin aynı şeye odaklandığından emin olmak lazım,ve herkesin de böyle bir kabiliyeti var. Çok iyi olmasına gerek olmadan çöp adam olması önemli değil. Çok iyi bir şey çizmesi önemli değil. Yine o örneği veriyorum. Çocuklarda benim kızım da oğlum da küçükken bana resimlerini getirdiklerinde “baba bak” diye gösterip, çok bir şeye benzemeyen olsa da onların hep gururla anlattıkları bir şey sonuçta. Büyüklerde bir şekilde eleştirileceğini düşünerek kaçınıyorlar.
AB: Kesinlikle. Burada tam da şu örneği verebilirim. Biz yetişkin hale geldikçe etraftaki insanların yargılarından kaçınmak için mükemmel olana kadar bir şeyi açığa çıkarmıyoruz. Yani göstermiyoruz insanlara. Ama mükemmel kavramı sadece bizi kendimizi sınırlamamıza neden oluyor. Şeyi çok önemsiyorum. Burada bunu geçireceğim, “mükemmel iyinin katilidir.” Biz aslında mükemmelin altında en iyiye sahibiz. Ve mükemmel yargı sadece bizim mükemmelimiz. O uçsuz bucaksız bir şey, mükemmel sonu olmayan bir şey, dolasıyla iyiyi ortaya çıkarmaktan kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum.
MY: Aynen ve sürekli iyileştirmek. Zaten kendi mükemmelimiz bizim kriterlerimiz bunu değerlendirecek olandan farklı olabilir. Çoğu insan bu körlüğe bazen inanıp gidiyor. Bizim için önemli olan bir şey başkası için önemli olmayabiliyor. Daha iyisine uğraştırmak bazen zaman kaybı oluyor. Peki kısaca Turkcell i kapatırken, şeyden bu öğretmen rolündeki farklılıklar nelerdi? Buradaki misyonun neydi öyle söyleyeyim.
AB: Tamam. Şöyle, aslında Turkcell’de müşteri deneyiminde 7 yıl biterken, Akademi tarafı benim içimde hep bir ukteydi. Çünkü ben çocukluğum okullarda geçmiş bir insanım ama diğer insanlardan farklı olarak benim annem öğrenmen olmasından dolayı yaz tatillerim de okulda geçiyordu. Okulda kitaplarla büyüdüm gerçek anlamda. Onların kütüphanesinde, annem orada müfredatı oluştururken bende oradaki kitapları okuyordum. Ve dolasıyla bir gün ben eğitim tarafına geçeceğimden çok emindim ve 7. senenin sonunda Turkcell de böyle bir fırsat çıktı. Ben Turkcell Akademi tarafına pazarlama, müşteri deneyimi ve ürün & servis yönetim ekiplerinin gelişim yolculuklarını tasarlamak üzere geçtim. Ve orada ben gittiğimde öğrenme tasarımı diye bir olgu yoktu ama kendime 7 senede şunları katmıştım. Eğer siz mutlu olduğunuz işi yapmak istiyorsanız o işi yaratabilirsiniz. Yani ben Turkcell’de de son dönemde sevdiğim işleri kendim yaparak kendime aldım, sorumluluk olarak. Hani insanların hep şikayet ettiği şey vardır ya en keyifsiz işler de bana geliyor. Hayır, Biz bu keyifsiz işleri de keyifli hale getirebiliriz, bu bir. Olmayan işleri de kendimize edinebiliriz bu da iki. Bunu çok iyi deneyimledim ve Akademi tarafına geçtiğimde müşteri deneyiminde yapmış olduğumuz yolculuk tasarımını ve tasarım odaklı yaklaşımını öğrenme kısmına ve oradaki bütün ekip arkadaşlarıma da bu konulardaki bütün bildiklerimi de anlatarak biz artık öğrenme tasarımı yolculukları yapmaya başlamıştık. Zaten benim yarattığım bir şey değil bu, Dünya’da “learning experience design” diye geçiyor. Ben yine yurtdışını çok takip ettiğimden dolayı onu hep kendi ülkemizde de nasıl yapabiliriz’in peşinde olduğum için direkt deniyorum. Zaten deneme yanılma yapmazsak ta ilerleyemiyoruz. Dolasıyla öyle bir yolculuk başladı. Orada dediğim gibi aslında şirket içerisindeki çalışanların gelişim yolculuklarından sorumluyduk. Ve orada kendi adıma da sürekli gelişime de inanan kendimi sürekli yeni yeni şeylerle eğiten bir insan olduğum için online eğitimler, yıllardır kendime eğitim olarak atıyorum. Kendim için yapıyorum diyeyim. Orada insanlara blended learning dediğimiz hem online hem de sınıf içi eğitimler tasarlıyorduk. Ve bir sene bu yolculuktan geçip başka bir kendilerinin upgraded hallerine erişimiş oluyorlardı.
MY: Bu yolculuğa sende bir sınır koymadın ve yelkenleri açıp kendi yolculuğuna başladın. A.designer, nasıl tarif ediyorsun? Şirketin ismini?
AB: A.designer diye aslında Azra’nın bu A harfinden yola çıkmıştım. Kendimden bir anısı olsun diye ama bir yandan da mütevazi olmayı severim hani sıradan bir tasarımcı hepimiz tasarımcıyız aslında ona da çok inanıyorum. Dolasıyla A.designer aslında içerisinde hem Azra hem de sıradan bir tasarımcıyı içeren bir şirket adı olmuş oldu.
MY: Harika ve aynı şekilde bu pratiğini sürdürüyorsun. Sorun çözüyorsun. Öyle diyebilir miyiz? Hem kurumlar hem de bireyler için, aynı zamanda bunun eğitimini üstleniyorsun? Biraz bunlardan bahseder misin? Neler yapıyorsun?
AB: Tabii. Aslında A.designer önce yalnız başıma başladığım son dönemlerde de bir kaç arkadaşımın da bu işin içine katıldığı bir platforma dönüşmeye başladı. Yani ben kendime tasarımcı gözüyle bakan insanlarla çalışır oldum. Bir yandan dediğim gibi aslında tasarım odaklı yaklaşıma dair insanlara eğitimler ve içerikler oluşturuyorum. Onun yanı sıra da deneyim tasarımı, müşteri deneyimi olsun çalışan deneyimi olsun öğrenme deneyimi olsun bunları da hala devam ettiriyorum. Danışmanlık ve proje bazlı işler olarak. Büyük firmalara Garanti, Arçelik vb. danışmanlık şirketleri aracılığıyla projeler yapmaya başladım. Bu da benim aslında çıkarken hayal ettiğim bir arı nasıl farklı farklı çiçeklerden polen alarak en iyi balı oluşturuyorsa bende bir sürü farklı sektörle benze işi farklı perspektiflerle yapmak üzere kendime bir söz vermiştim. Aslında şuanda tam olarak onu yapıyorum.
MY: Bu arada bakıyorum, sosyal medyada insanlar senin eğitimlerine seanslarına katılan insanların yorumları, insanlar coşkuyla içlerinden taşarcasına olumlu geri bildirimler veriyorlar. Nedir sence onlarda buna yol açan şey, bu kadar coşkulu ve etkileyen şey ne?
AB: Şöyle, birincisi ben inanıyorum insanlara, bunu özellikle şöyle açabilirim. Siz eğer karşınızdakine güvenerek ona inanarak bir şey anlatırsanız, anlayacağından emin olduğunuz haliyle o zaman o inanç çok geçiyor. Ben bunu bireysel seanslarda da toplu yaptığım seanslarda da görüyorum. İkincisi insanlara en net ve en sade haliyle vermek içeriği. Yani siz çok kompleks bir şeyi, kompleks şekilde anlatırsanız insanlar anlayamayarak kendilerini kötü hissetmeye başlıyorlar. Dolasıyla siz bir işe yıllarınızı vermişseniz ve çok iyi biliyorsanız o işi bugün aynı Google ya da Apple’ın yaptığı gibi insanlara sunarken en sade haline getirmeniz gerekiyor ki o insanlar kendilerini kötü hissetmesin, bugün nasıl Apple ürünlerini ele aldığımızda kolayca kullanabiliyorsak. Sizin de kendi yaptığınız işi en kolay haliyle karşı tarafa sunmanız gerekiyor ki insanlar çok iyi hissetsin ve işin içine girsinler. Benim en çok aldığım geri bildirimler, bu sadelik, onu hep korumaya çalışıyorum. Zaten sadeleştiremediğim bir şeyi bende yeterince iyi anlamamışımdır’dan yola çıkıyorum. Dolasıyla sadeleştirene kadar işin içeriği de kendime tekrar tekrar öğretmiş oluyorum. İkincisi de kendimi bir adım geriye çekiyorum anlatırken. Bir şeyi anlatırken. İnsanları öne çıkartıyorum. Bu da şunu sağlıyor. Aslında orada o işi onlar gibi birlikte öğrenen birisi gibi konumluyorum. Çünkü her seansta ben de yeni şeyler öğreniyorum. Her insanın farklı görüşü farklı perspektifi bana da bambaşka ilhamlar yaratıyor. Bir adım kendimi geriye alıyorum, orada onlarla bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
MY: Evet yani genelde benimde bir kaç eğitmenlik tecrübem oldu. Hep bunu da duyuyorum aslında. Eğitmenlerin en büyük motivasyon kaynaklarından bir tanesi sürekli kendilerinin bir şey öğrenmesini söylemeleri. Öğrencilerden sürekli ben bir şey öğreniyorum, öğretmek bir şey vermek için öğretiyorum gibi ifadeler var. Bu da onunla örtüşüyor bence. Benim imza sorum var, bu değer yaratmanın formülü, senin değer yaratma formülün, ipuçları var gerçi biraz bahsediyorsun. Ondan anlatabilir misin, nedir senin değer yaratma formülün?
AB: Tabii, şöyle aslında. Ben bir değer yaratırken öncelikle etki alanıma bakıyorum. Bir ilgi alanı ve etki alanı vardır. İlgi alanı sizin daha büyük pencereden bakıp böyle bir şey olsa ne kadar güzel olurdu ya da ah ya şuan mesela Dünya’daki gibi virüs var, virüs bizi etkiliyor aman ah vah diyip o ilgi alanına giriyor. Sizin yapabileceklerinizin dışında kalan şeyler. Etki alanı kısmına geldiğimizde de bugün ben kendi evimi değiştirebilirim ya da ailem için yemek yapabilirim. Somut olarak veriyorum örnekleri. Bunlar benim etki alanımda benim yapabileceğim şeyler, Azra olarak. Dolasıyla ben öncelikle bir değer yaratırken etki alanından başlıyorum. Küçük bir kıvılcım yakmak gibi. Sonra onu zaten büyütebiliyorum. Ama kocaman bir ateşi bir anda yakamam. Dolasıyla etki alanımdan başlayarak ilgi alanımı büyüttüğüm bir yolculuk değer yaratmak.
MY: Harika. Peki başka hangi elementlerin var kullandığın değer yaratırken?
AB: Aslında ben kendi adıma baktığımda değer yaratmanın formülünü kendi etki alanımda olan içimde bulunan doğalda yani doğduğum zamanda benimle bu yolculukta beni güçlendiren ve etki eden elementlerle değer yaratabileceğimi düşünüyorum. Bu elementlere baktığımda bu elementler aslında hayal etme ve hayali gerçekleştirme kısmı bunun dışında merak, sürekli bitmeyen bir merak, dönüştürme gücü hem kendimi hem etki alanımda çevremdeki her şeyi dönüştürebilme, çünkü şuna çok inanıyorum, her şey yoktan var olmuyor ya da kaybolmuyor bu kainatta sadece bir birinin diğer haline dönüşüyor. Sıvıdan gaza, gazdan katıya gibi zoom in zoom out dediğim bir element daha var. Bir şeyi odaklama yani en derin noktasına inebilme ve çıkıp ona daha büyük bir yerden bakabilme ve son olarak sürekli öğrenme aslında kendi kendine öğrenmeye çok önem veriyorum. Bir noktaya kadar hepimiz bir şeyleri kendi kendimize öğrenebiliyoruz araştırarak, aslında bugün eğitim sisteminin temelinde olması gereken şey, ezberi verip hadi bunu ezberleyin gibi değil de, bir soru ile başlayıp o soruyu araştırmamıza yöneltecek şey aslında bunlar bendeki diğer değer yaratma formülünün içine koyabileceğim elementler. Hepimizin farklı elementleri olduğunu düşünüyorum. Zaten Dünya’nın en güzel noktası da o, insanların bu farklılıklarını değerli halde ortaya çıkartmaları. Bu yüzden hepimizin değer yaratmasını diliyorum. Dünya’ya ve kendimize.
MY: İnsanlar sana nasıl ulaşabilir? Ne tercih edersin? Sana sorularını nasıl ulaştırabilirler? Senin yaptıklarını nasıl takip edebilirler?
AB: Aslında ben sık sık Linkedin’de var oluyorum. Bir de ek olarak Medium ‘da yazılar yazıyorum. Linkedin’den bana en hızlı şekilde ulaşabilirler. Ya da kendi sitem de var. azrabetul.com, oradan da aynı şekilde ulaşabilirler. Bu şekilde beni takip edebilirler.
MY: Harika. Çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için. Çokta fazla konuya girmeden bir bölüm tamamlamış olduk. Sadeleşmenin bir başka sinyali bu. Öyle düşünüyorum. Peki, çok teşekkürler, katıldığın için.
AB: Ben teşekkür ediyorum.
Bu söyleşiyi yazıya döken Sn. Buğra Tuğrul’a yardımı ve emeği için teşekkür ediyorum. MY