“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
M.K.Atatürk
Dün akşam küratörlüğünü İzzeddin Çalışlar’ın yaptığı Borusan Kocabıyık Vakfı‘nın Galataport İstanbul’da açtığı “Cumhuriyet’in Yüzü – Kültür Devriminden İzler” adlı sergiyi ziyaret ettik, malum arkadaş grubumuzla.
Sevgili Itir Erhart, Basak Sonmez Beyazyurek ve ASLI ZEYREK sergi kapandıktan sonra bize özel bir tur düzenlediler, hem de İzzeddin Bey’in anlatımlarıyla.
Sergi Cumhuriyet’in yüzüncü yılı münasebetiyle iki savaş arası (Milli mücadele ve İkinci Dünya Savaşı’nın ülkemizde hissedildiği yıllar) kültür ve sanat alanındaki devrimlerini izini sürüyor. Atatürk’ün akıllara sığmayan vizyonu ve kararlılığı ile nasıl bir aydınlanma hamlesi yaptığını bir kez daha ama pek de bilinmeyen detaylarıyla görmüş olduk. Aklımda kalanları, tazeyken buraya aktarmak istiyorum ki, unutmayayım, en yakın zamanda çocukları getirdiğimde onlara da anlatabileyim, İzzeddin Bey’den dinlediklerimi. Sergiden neler öğrendim…
Öncelikle yeni alfabe düşüncesinin en az yüz yıllık bir mazisi olduğunu, hatta en son Enver Paşa’nın arap harfleri ile bazı noktalama işaretlerini getirerek Türkçe-arapça harfler arasındaki uyumsuzluğa bir çare aradığını ancak bu uygulamaların sadece ordu içinde sınırlı kaldığı savaşlar nedeniyle halka inemediğini, çevresindekilerin on yıllık bir geçiş dönemi öngörürken, onun üç ayda bu işi bitireceğiz dediğini, hemen akşam okulları açıldığını, devlet dairelerinin sadece yeni Türk alfabesiyle yazılmış dilekçeleri kabul ettiğini…
Uluslararası camianın Ankara’nın ve yeni düzenin geçici bir heves olduğundan hareketle uzunca bir süre faaliyetlerini İstanbul’dan yürüttüklerini, nihayet onuncu yıla gelindiğinde hepsinin bu değişimi kabullendiklerini ve takdir ettiklerini…
Cumhuriyet mimarisinin geçirdiği evreleri, yine yurtdışından alanının en iyisi mimarları, şehir plancılarının getirtildiği, bütün tavsiyelere uyularak planlamaların yapıldığını
Sanatın her alanında (müzik, resim, heykel, sinema, tiyatro…) Batı’da yetişmeleri için sanatkarlar gönderdiğini, daha sonra onlara Anadolu’da öğretmenlik yaptırarak hem orada yeni yetenekler gelişmesine hem de o sanatkarların sanatlarının Anadolu kültürüyle yoğrulmasına, Batı kültürü ile sentezlenmesine vesile olduğunu… Sümerbank’ın kumaş desenlerinin bile böyle çalışmaların ürünü olduğunu…
Kadınların cemiyette nasıl bir yer edindikleri… (8 Mart Kutlu Olsun!)
Ve daha burada sayamadığım detayları lütfen ailenizle ziyaret edin kendiniz görün, sergi 2 Haziran’a kadar (Pazartesileri hariç) 11:00-20:00 arası açık ve ücretsiz!
Onlar o yoklukta bunları başardılarsa, bizim yılgınlığa hakkımız, ümitsizliğe yerimiz olamaz!
Atam’ın şu veciz sözüyle bitireyim:
Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır.





