Dolmabahçe’nin yerinde eskiden küçük bir koy olduğunu ve 1.Ahmet ve 2.Osman dönemlerinde doldurulup, sonradan gelen padişahların bir çok ahşap köşkler yaptırmış olduğunu biliyor muydunuz?
Sultan Abdülmecit bu köşkleri yıktırıp bugünkü sarayı yaptırmış.
Avrupa’ya özenen Osmanlı saltanatının pavyonlar ve köşklerden oluşan geleneksel yani göçerlik karakterli mimari anlayıştan çıkıp ilk kez taş ve benzeri kalıcı malzemelerden yapılmış, ağır ve gösterişli bir yapı inşa ettirmesi büyük bir değişiklik.
Mimar Balyan planladığı 285 odalı, 43 salonlu sarayı 12 yılda (1855’te) bitirmiş. Saray 5 milyon Osmanlı Altını’na mal olmuş. Bunun şimdiki karşılığını düşünemiyorum 2 milyar dolar falan olabilir mi acaba?
Böylelikle Abdülmecit bir baloya giden ve dans eden ilk padişah olmuş. 1854’te 3 milyon İngiliz Altını ile Osmanlı’nın dış borç alımını başlatan da kendisi. Sarayı ilk kez gezerken vezirlerine “pek gösterişli olmuş, daha sade olabilirdi” diye de iç geçirmiş öte yandan.
Winston Churchill’in bir sözü var. “Önce biz binalarımızı şekillendiririz, sonra onlar bizi” diye. Osmanlı da, o binaları var eden kültürü yeşertmeden getirip binayı dikince işler düzelmemiş, bu israf ve gösteriş düşkünlüğüyle sadece borç batağına saplanmışız. Batı sanayileşirken, biz el sanatlarını da (geleneksel üretimi) kaybetmişiz. Şekillenme sadece borçla sürdürülebilen özenti bir tüketim kültürü şeklinde tezahür etmiş.
Anadolu’da “ayranı yok içmeye…” vecizinin çok güzel anlattığı gibi.
Tıpkı şimdi adalet sarayları yapıp adaletin gelmediği gibi.
Üniversite sayısını 76’dan 207’e çıkarınca ilmin, bilimin bizi kanatlandırıp uçurmadığı gibi.
Bilim Virüsü kurucusu Sevgili Şule Yücebıyık dün bir çalıştaya katıldığını paylaştı.
Bi’ Dünya Kıvılcım Derneği özellikle Avrupa’daki profesyonellerin beyin gücünü Türkiye’nin geleceği için kullanma amacıyla Gözde Kara liderliğinde Münih’te kurulan bir sivil inisiyatifmiş. Adını, Atatürk’ün Cumhuriyet’in nitelikli insan yetiştirme projesi kapsamında yurt dışında eğitime yolladığı öğrencilere söylediği “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz’ sözünden alıyormuş.
Ülkenin “muasır medeniyetler” seviyesine gelmesinde bunun rolü kritik olabilir. Üstelik bugün yüzyıl önce olduğu gibi sınırlı imkanlarla gönderilen 300-400 genç değil, on binlercesi dünyanın dört bir köşesine yayılmış durumda. Buna kafa yormak lazım, bir eğitim reformu ile birlikte.
Dolmabahçe bilgilerini edindiğim kaynak: Dolmabahçe ve Atatürk belgeseli