Mine Kobal Ok Hanım’ın Yönetim Kurulu’nda Felsefe yazılarını ilgiyle ve beğeniyle takip ediyordum. Bu yazılardan esinle bir kitap yazdığını ve benimle imzalı olarak paylaşmak istediğini duyduğumda çok memnun oldum. Zira felsefe, üzerinde düşünmek gereken, rahat bir koltuğa yerleşerek okunmayı hak eden bir mevzu.
“Sevgili Mete Bey, Umarım keyifle okursunuz, bol bol altını çizip notlar alırsınız. Sonra da belki birlikte tartışırız. Merakınız bol olsun. Sevgilerimle” diye not düşmüş. Sizi uzaktan da olsa iyi tanımış olduğu belli olan bir insandan hediye almak ne hoş! Ben de bir oturuşta 40 sayfayı okudum ve bu paylaşımı yapmak için kitabı bitirmeyi beklemeyi istemedim.
Felsefeyi hayatımıza geri kazanmamız lazım. Hele de insanlığın kendi başına çıkardığı bütün işleri yapay zeka ve araçlarının birer birer çözeceğini anladığımız zamanlarda. Bu işleri makineler yapacaksa bize ne ihtiyaç var sorusu, yahu biz hayata neden gelmiştik, nasıl yaşamak lazım sorusu tüm ağırlığıyla üstümüze çökerken.
Ben son zamanlarda, insanlığın kendi başına açtığı en büyük derdin verimlilik belası olduğunu düşünmeye başladım. Verimli olacağız diye kendimizi paralıyoruz.
Bir gömlekten binlercesini üretiyoruz saatler içinde. Çok daha azını “elde” üretelim, insanların 40 tane değil 4 tane gömleği olsun. Üreten de kazansın, alan da daha tatmin olsun.
Daha çok yapılması, daha hızlı yapılması gerekeni robota, bilgisayara verelim.
Yavaş, sindirerek, keyif alınacak işi insan yapsın, zanaatkarlık, sanatkarlık, gerçekten insanın keyif aldığı şeyler bunlar değil mi?
Dediğim gibi Socrates, Platon, Aristoteles’i bitirdim. Mine Hanım’ın anlatımı o kadar rahat okunuyor ve bugüne bağlanıyor ki, sıradaki 34 felsefeciyi okumaya ve sonra Mine Hanım’la konuşmaya can atıyorum. Size de hararetle tavsiye ederim.