Eşimle müzik zevkimiz bire bir uymaz ama Queen ikimiz için de liste başlarında yer alır, hani yarışmalarda çiftlere ayrı ayrı “sizin şarkınız hangisi” diye sorulur ya, “love of my life” ikimizin de yanıtlarından biri olur.
Mesela bizim çocuklar Queen şarkılarıyla ile çoook erken yaşta tanıştılar. Laf aramızda, müzik zevkimiz ve seçimlerimizin çocuklar üzerinde küçük bir travmatik durum yarattığından söz edebiliriz. Bu eski şarkılardan bahsederken bir şekilde solistin öldüğünden bahsetmişiz herhalde. Sonra Michael Jackson, Barış Manço gibi yine favori sanatçılarımızın şarkılarında da aynı deneyimi yaşayınca, artık yeni dinlettiğimiz bir şarkıda ilk soruları, “o yaşıyor mu” oluyordu. Müzik falan hepsinin önüne geçiyordu bu merak. Neyse şimdilerde biraz alıştılar herhalde.
Pazartesi akşamı Sevgili Cenk Caner’in davetlisi olarak Four Seasons Hotels Istanbul otelinde açık hava sinemasında Bohemian Rhapsody filmini izledik. Açık hava sinemasına en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum. Ama Boğaz kıyısında açık hava sineması bir başka oluyor, önümüzdeki Pazartesi bu yıl için son fırsat, gösterilecek Oscarlı son film Whiplash.
Film bir Queen hayranı için birçok hoş sürpriz barındırıyordu, şarkıların nasıl yazıldığı, ortaya çıktığı gibi. Aslında film Freddie Mercury etrafında dönüyor, Queen’den ziyade. Tabii Hollywood usulü gerçeği eğip büküp dramatik yapıyı yeniden kurmuşlar, sonradan okuduğuma göre. Sanat böyle bir şey zaten, sanatçılar “gerçeği” kendi yaşanmışlıklarından süzüp vermek istediklerini gözler önüne seriyorlar. “Gerçek” ise tek değil, onu yaşayan insan sayısı kadar zaten. Filmin bende bıraktığı his, artık giderek perçinlediğim bir hayat algısına denk geliyor. En yaratıcı en etkileyici eserler, en büyük örselenmeler ve zorluklarla sınanan kişilerden geliyor. Konfordan hiçbir cevher çıkmıyor.