Mustafa Aydın ile Tasarım Odaklı Düşünmeyi Öğrenme

Mustafa Aydın LC Waikiki’de Öğrenme Deneyimi Tasarımcısı olarak çalışıyor. Son bir yılda başladıkları Tasarım Odaklı Düşünme (TOD) eğitimleri, çalışanların ilgisi ve talebiyle şirket içi projelere dönüşmüş. Eğitimi alan kişiler projelerin yanı sıra TOD araçlarını başarıyla gündelik işlerinde fayda görecek şekilde adapte edebilmişler. Mustafa Aydın’ın bir çok örnekle aktardığı bu heyecan verici deneyimden ilham alabilirsiniz.

Mustafa Aydın’ın Linkedin sayfası
https://www.linkedin.com/in/mustafa-aydin-a39540142/

Mustafa Aydın’ın Instagram sayfası
https://www.instagram.com/mustafa1aydin/

Mustafa Aydın’ın twitter sayfası
https://twitter.com/mustafa1aydin

Dinlemeye başlayın

Mustafa Aydın LC Waikiki’de Öğrenme Deneyimi Tasarımcısı olarak çalışıyor. Son bir yılda başladıkları Tasarım Odaklı Düşünme (TOD) eğitimleri, çalışanların ilgisi ve talebiyle şirket içi projelere dönüşmüş. Eğitimi alan kişiler projelerin yanı sıra TOD araçlarını başarıyla gündelik işlerinde fayda görecek şekilde adapte edebilmişler. Mustafa Aydın’ın bir çok örnekle aktardığı bu heyecan verici deneyimden ilham alabilirsiniz.

Mustafa Aydın’ın Linkedin sayfası
https://www.linkedin.com/in/mustafa-aydin-a39540142/

Mustafa Aydın’ın Instagram sayfası
https://www.instagram.com/mustafa1aydin/

Mustafa Aydın’ın twitter sayfası
https://twitter.com/mustafa1aydin

MY: Merhaba, Mete Yurtsever ben. Değer Yaratmanın Formülü podcastinin ev sahibiyim. Bugünkü konuğum Mustafa Aydın. Mustafa Bey hoş geldiniz.

MA: Hoşbulduk Mete Bey.

MY: Mustafa Bey LCWaikiki’de öğrenme deneyimi tasarımcısı olarak çalışıyorsunuz. Biraz isterseniz kısaca kendinizden bahsederseniz, dinleyicilerimiz için.

MA: LCWaikiki’de çalışıyorum. Kurumsal akademi direktörlüğünde yaklaşık 3 yıldır. Burada daha çok görevim öğrenme deneyimi tasarımı çalışmaları gerçekleştirmek. Bununla ilgili çalışmalar, biliyorsunuz eğitim ihtiyacı dediğimiz kısımları biraz daha çalışanların deneyimlerine yönelik yapmak. Burada gerçekleştirdiğim projeler bunlar. Biraz daha belki detaylı bilgi vermek gerekirse kendimle ilgili… Eğitim İletişimi ve Planlaması mezunuyum, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden mezun oldum. Yaklaşık 12 yıldır öğrenme ve gelişim alanında deneyimim var. Farklı sektörlerde çalıştım. Son 3 yıldır da LCWaikiki ailesi içerisinde farklı projelere imza atmaya çalışıyoruz.

 MY: Çok güzel. Aynı zamanda beynimizin nasıl çalıştığına dair ve davranış ekonomisine ilgi duyduğunuzu paylaşımlarınızdan gördüm. Bunlar benim de çok ilgilendiğim ve öğrenmekten bıkmadığım konular gerçekten ve işimizle de çok alakalı tabi sonuçta.

MA: Bizim odak noktamız insan olunca, tabii ki o noktada insan davranışlarını anlamak bizim için yine çok kritik. Bu doğrultuda yapılan bütün bilimsel çalışmalardan da faydalanmaya çalışıyoruz. Ne kadar çok farklı kaynaklardan veri elde edersek, çalışmalarınızın da aslında bilimselliği ve geçerliliği o seviyede yükseliyor. Bu noktada da dediğiniz gibi davranış ekonomisi olsun, beyin nasıl çalışır olsun üzerinde iki yıl çalıştığımız, şu anda yaygın olarak da şirket içerisinde eğitimleri de verilen programları var onların. Beyin nasıl çalışır kısmıyla ilgili ve davranışla ilgili, o da çok keyif aldığımız bir alan.

 MY: Kesinlikle! Bence çok doğru bir giriş noktası. Peki sizin tasarım odaklı düşünmeyle tanışmanız nasıl oldu, ne zaman oldu?

MA: Benim 2015 yılında yaratıcı özgüven kitabıyla aslında tanışmam oldu. Biraz da alanımın gereği, kişisel gelişim kitapları çok fazla okuyorum. Yaratıcı özgüven kitabı deyince, ben de şöyle baktım bir kitaba, dedim herhalde bildiğimiz klasik kişisel gelişim kitaplarından, zaten raflarda orada yer alıyordu. Ben tabi her kişisel gelişim kitabına bakıp: içerikleri ne olabilir? Farklı bir metot yakalayabilir miyim diye, aldıktan sonra okudum, aslında bunun bambaşka bir düşünce yapısı olduğunu orada keşfettim. Daha sonra IDEO’dan Stanford Üniversitesi’nden araştırmalar, oradaki eğitimlere katılmalar derken, bu bende biraz böyle bir… nasıl söylesem…  Hani aşk belki çok yüksek bir şey olacak ama bayağı bir içim ısındı. Dedim işte bu, tam bana göre. Tabii ki 2015 yılından sonra, tabii o dönemlerde çalıştığımız şirketlerde, bu düşünce yapısı uygun bir şirket değildi. Bu noktada benimki o dönemlerde aslında kendimi bu alanda geliştirmekle devam etti. LCWaikiki’ye girince aslında 2016 yılında, buranın kültürüne çok uygun olduğunu özellikle keşfedince ve şirketin de aslında bu konuda bir beklentisi olunca, burada ciddi anlamda bir kucaklaşma oldu diyebilirim. Bir yıllık bir çalışmadan sonra LCWakiki’de ciddi anlamda çalışmalar yapmaya başladık. Eğitimlerini aldım ve hem Türkiye’de hem yurtdışında akademik küçük küçük uygulamalarla. Daha çok kendi alanımızda başladık, öğrenme sürecini “design thinking” nasıl kullanılabilir. Bizim çok yoğun bir şekilde eğitim tasarımı yaparken, öğretim tasarımı metodolojisini kullanıyoruz. Onunla beraber “design thinking” metodolojisini beraber nasıl çalıştırabiliriz, bu şekilde aslında bir taraftan 2015 yılında keşfedip, üzerine 4 yıl boyunca kafa yorduğum bir alan.

 MY: Çok güzel. Yani aslında dediğiniz gibi LCWaikiki’nin bu konuda da bir arayışı olması sanıyorum, herhalde işe girmenize de belki onun rolü olmuştur.  Bu tutkunun beraberpeşinden koşmak için. Peki… Şimdi nasıl kullanılıyor? Bir ekibiniz var sanıyorum değil mi?

MA: Evet, evet çalıştığımız arkadaşlarımız var, birlikte yönettiğimiz arkadaşlarımız var. Bu metodolojiyi yaygınlaştırmaya çalıştığımız akademi olarak kurum içerisinde yaygınlaştırmaya çalıştığımız ve bunun dışında iş birliği yaptığımız stratejik departmanlar, stratejik partnerlerle projeler yürütüyoruz. Aynı zamanda hem akademi içerisinde hem de ürün gruplarımızda çalışmalar yapıyoruz. Biz nasıl başladık? Aslında işin hikayesi şöyle başladı. Öncelikli olarak eğitim ve öğrenmede nasıl bunu kullanabiliriz, bu metodolojiyle ilgili kafa yorarken, ilk olarak eğitim teknoloji müdürlüğümüzde çalışmalar yaptık. Oradaki öğrenmedeki deneyimleri nasıl ve oradaki işbirliğiyle nasıl geliştirebiliriz şeklinde. Orada çalışmaları yaptıktan sonra, hatta akademik direktörümüz bu noktada inanılmaz bir öncü oldu ve dedik bunu mutlaka şirket içerisinde mutlaka metodoloji olarak anlatalım, arkadaşlara bu konuda farkındalık olsun, böyle bir metodoloji var. Biz, “design thinking” eğitimi olarak tasarladık, şirket geneline açmaya başladık. Oradan da daha çok ürün yöneticilerimiz, tasarımcılarımız daha çok hedef kitlemizdeydi, müşteri tarafına biraz daha yoğun bir şekilde dokunan ekiplerdi, eğitimleri açmaya başladıktan sonra 2 günlük eğitimler vermeye başladık 2018 yılında, geçen sene, vermeye başladık ve eğitime katılan arkadaşlarda ciddi bir heves oldu. Dediler ki “metodoloji harika, hem de kafamız açıldı çünkü yoğun çalışılıyor” çok ciddi anlamda operasyonel anlamda olsun, yürüttükleri projeler olsun. Aslında biraz da bu noktada onların da içindeki potansiyelleri açığa çıkartacak araçlar sundu en nihayetinde. Bu noktada böyle bir eğitimle başlayan bir yayılma olmaya başladı.

 MY: Peki bir şey sorabilir miyim? Şimdi departmanlarda siz mi belirliyordunuz kimleri eğiteceğinizi yoksa herkese açık bir eğitim mi oluyordu?

MA: Herkese açık eğitim, gönüllü, isteyen. LCWaikiki, öğrenmeye çok önem veren bir firma, ciddi anlamda bir okul gibi de diyebilirim. Bu noktadaki öğrenme ve gelişime zaten kültür çok müsait. İş birliğiyle başarmaya çok müsait bir kültürü vardı. Bu kültürel özellikler, “design thinking” prensiplerine de çok uygundu. Aslında ciddi anlamda orada hızlı bir kaynaşma oldu diyorum ben buna ve kişiler sistem üzerine kendileri eğitime kaydını yaptırıyor akabinde eğitimler gerçekleştiriyoruz. Orada gerçek tezler üzerinde çalışıyoruz. Prototipler yapılıyor, yine kendi şirket içerisindeki bir “challenge”ı alıyoruz. Hem metodolojinin ne olduğunu anlatıyoruz hem de uygulamasını gösteriyorlar, yapıyorlar akabinde kendi birimlerine, departmanlarına gittiklerinde bu işin değişim sürecinde değişim, değişim ajanları vardır ya, burada aslında eğitimi aldıktan sonra departmanda diyor ki böyle bir metodoloji var, eğitime katıldım, çok keyifliydi bunu biz departman olarak, birim olarak kendi “challange”ımızda kullanmak için talepte bulunalım şeklinde talepler gelmeye başladı. Bu farklı farklı konularda olabiliyor, bazen bir IT’nin konusu olabiliyor bazen e-ticaret olabiliyor, bir ürün tasarımıyla ilgili olabiliyor, bir müşteri deneyimi çalışması ya da iki birimin birbiriyle daha iyi bir paydaş ilişkisi geliştirmek için de bu metodolojiyi kullanmaya başladık. İşin artık “workshop” tarafını denemeye başladık, eğitimden ziyade “workshop”lar çok yoğunlaşmaya başladı. Eğitimi alanlar bize şöyle bir avantaj sağladı; “workshop” yaparken aslında partnerimiz oldu, çünkü o akışın nasıl olduğunu biliyor ekip, eğitim almamış ama biz diyor bizim için önemli değil eğitim almamız, akışı bırakın biz burada zaten metodoloji sizi o sürece dahil edecek ve bu şekilde “workshop”lara katılanlar da bayağı keyif almaya başladı daha sonra kendi projelerinde, kendi çalışmalarına, bir çekme süreci oldu bizde. Tabi buradaki bir avantajı da LCWaikiki’nin yalın dönüşüm, yalın düşünce dönüşümü ve çeviklik dönüşümü de başlamıştı çok öncesinden, zemin tamamen hazırdı. “design thinking”de yeni bir hazır yalın düşünce zihniyeti de var, çevik düşünce zihniyeti de var. ”Design thinking”i oraya bunları aslında “combine” eden bir düşünce sistemi oldu.

 MY: Evet daha geniş bir disiplin tabii, bütün bunların aslında doğumuna sebep olan bir yapı diyebiliriz. Peki, şimdi biraz daha pratik noktalarda, örneğin size böyle bir talepte bulunuyorlar, bizim böyle böyle bir çözmek istediğimiz konu var diyorlar. Orada kimlerin yer alacağını siz mi belirliyorsunuz ve onlarla beraber belirliyorsunuz herhalde, oradaki farklı kökenlerden veya fonksiyonlardaki insanların olmasını nasıl sağlıyorsunuz? Kaçar kişilik gruplar oluşturuyorsunuz?

MA: Burada çevik metodolojisini kullanıyoruz. “Design thinking” ya da “mindset”i oturttuktan sonra biz de “design sprint”teki aslında o Google Ventures’dan, oradan da besleniyoruz. Oradan beslenmeye başladık. Hedefi talep eden kişiyle hedef belirliyoruz, hemen hızlı bir şekilde aslında bir yolculuk haritalaması yapıyoruz. Aslında odağımıza alacak kişi kim? Son beklediğimiz davranışı ne? Neyi yapmasını bekliyoruz? Oradan bir harita çıkartıyoruz ve “cast”leri hazırlıyoruz. Bu bir film olsa diyoruz, bu filmdeki kimler hangi aktörler, yan aktörler olacak. Onları aslında belli ederken, o yolculuk haritalaması esnasında ortaya çıkıyor, kimin dahil olması gerekiyor o sürece, mağaza satışta danışmanı da olabiliyor bu bazen. Merkez tasarımcısından veya orada “challenge”da başka ne varsa oradaki aktörler zaten çıkmaya başlıyor. Bu noktada bizde tabi ki çok heves var aslında sayı 7 en ideal şekilde bir“challenge” için. Fakat biz maksimum 30 yaptığımız oluyor. 30 kişilik yaptığımız çalışmalar da oluyor. 5’er kişilik masa yapıyoruz her masada farklı farklı 56 kişi çalışıyor tabi buradaki avantajımız; metodoloji kullanılmaya başladıkça zaten insanlar deneyimliyor. Aslında orada bir nevi otonom bir davranış gelişmeye başlıyor. Ben “workshop”un genelini yönetiyorum, masaları yöneten arkadaşlar olmaya başlıyor. Orada müşteriler geliyor, “design with customer” diyoruz. Müşterileri davet ediyoruz, “challenge”la ilgili hangi konu ise, gerçek müşteriler dışarıdan ya da içeriden çalışma arkadaşlarımızı davet ediyoruz. Bu şekilde aslında müşteriyi de işin içine kattığımız, ekiplerden de farklı farklı fonksiyonlar, hatta orada farklı özellikte, farklı davranışsal becerileri olan kişiler de davet etmeye çalışıyoruz. Bu şekilde bir zenginlik, bir çeşitlilik oluşturuyoruz workshoplarda.

 MY: Çok güzel. Peki, kaç günlük “sprint”ler tercih ediyorsunuz? Biliyorsunuz, 1. versiyon ve 2. versiyon var.

MA:  Evet evet, zaman bizde çok inanılmaz (önemli), o noktada tabi benim de öyle bu kitabı okurken, 5 gün ya da 4 gün alabilmek, özellikle bizim gibi perakende sektöründe çok ciddi anlamda (zor). Biz bunu nasıl yapıyoruz? Şu anda devam eden sprintler var, hafta hafta bölüyoruz çünkü bir taraftan iş akarken bir taraftan o çalışmaları alışkanlık haline getirmeye çalışıyoruz. Aslında bizim buradaki yaptığımız, benim rolüm daha çok, kapmaya çalışmak, zihniyeti en azından bu düşünce sistemine yerleştirmek. Günlük akışlarında tıkandıkları yerde en azından “bir araç da var en azından bunu kullanalım” dedirtebilmek aslında. Hadi her şeyi durduralım değil, aslında onu bir meleke haline getirebilmek oradaki beceriyi. Biz burada nasıl “sprint”ler yapıyoruz? Önce geçen hafta bir grubumuzla başladık. Problem haritalamayı yaptık, oradaki problemin ifadelerini ortaya çıkarttık. Bu hafta o grupla beraber artık çözüm taslakları çalışmasına geçtik. Önümüzdeki hafta 3. güne geçeceğiz gibi bir takvim yaptık. Bu şekilde 4 hafta, bazen 5 hafta olabiliyor ama buradaki temel amacımız metodoloji uygulamak, hadi bu aracı kullanalım değil, oradaki düşünce sistemini kullanmak. Şöyle olabiliyor; geçen gün bir grup müdürümüz denk geldi tam böyle yemeğe çıkarken, “ya, geçen hafta, çok sıkıştık, ne yapacağız taslak çizimler filan, hemen aklıma şey geldi; senin 8 karede anlat var ya, hemen o aklıma geldi. Ekiple onu yaptık 8 dakikada ve hemen onu hallettik, çok harika, çok iyi geldi” dedi. Aslında bahsettiğim, benim katmaya çalıştığım şey de bu. Tıkandıkları yerde hemen bir aracı, bir şekilde kullanıp devam edebilmek. Biz hem bunu “sprint” olarak yapıyoruz, hem de kişiler günlük hayatlarına entegre etmeye çalışıyor bunları.

 MY: Tasarım odaklı düşünmede mutlaka bir akış var ama orada bir esneklik ve belirsizlik olduğu için birebir onu uygulamak zaten çok anlamlı değil. Siz en güzel şekilde, anladığım kadarıyla içselleştirip onu gerektiği yerde kullanıyorsunuz.

MA: İçselleştirme güzel bir kelime. Öncelikli olarak biz bunun tutkusunu yaşıyoruz zaten bazen ekiplerle olabiliyor, özellikle mühendis arkadaşlarla çalışınca; “tam olarak anlamadım ama tutkuna aşık oldum” yapalım diyor. Anlatırken harika anlatıyorsun diyor. “Yapalım” diyor “mutlaka yapalım.” Zaten o duyguyu verince insanlar da o heyecana kapılıyor. Siz yaşıyorsanız onu ve insanlarda o duyguyu satın alıyor. Oradaki heyecanı satın alıyor ve kendisi yaptığında da o duyguyu hissedince ve tıkandığı yerde hangi aracı işte, tıkanıyor herkes problem konuşuyor birisi “how might we”ye çevirelim hadi madem diyor. O kadar çok şikayet ediyoruz demiş, hadi bunu “how might we” sorusuna çevirin demiş.  Bu aslında güzel, çünkü çok olumsuzu konuşuyoruz. Hani orada bir, hadi “meli –malı”larla söyleyin, tamam, şimdi hadi kötümser düşünün, o zamanlar zihinler rahatladı mı? Rahatladı. Hadi artık “challenge” konuşalım, çözümleri konuşalım gibi. Aslında günlük o toplantılardaki şeyleri de, parça parça da olsa araştırıp kullanıyorlar bir şekilde. Proje olarak da yaptığımız da var ama küçük küçük bu şekilde farkındalık kattığımız da. Geçen gün yine gördüm başka bir grup müdüründe, “value preposition canvas”ta vardır biliyorsunuz “wow” “how” “now” diye. Ürünleri onlara yerleştirmişler. Çok bayıldım dedim nasıl yerleştirdiğiniz, o kanvasa göre biz kendi ürünlerimizi wow’lık ürün, çok hızlı yaparız çok para kazanırız dedi. (How) Para kazandırır ama biraz zaman alacak tasarımı. (Now) Fazla para kazandırmaz ama çok da fazla maliyeti yok. Hızlı bir şekilde ve bu şekilde ürünleri ayırmışlar kendi ürün gruplarını kategorize etmişler ve bunu çok hızlı bir şekilde herkes orada üç soruyu sorduk; müşteriye değer katıyor mu? Şirket para kazanır mı? Yapmamız mümkün mü? (desireable, feasible, viable) Bu şekilde parça parça gördüğümüzde diyorsunuz ki tamam içselleşmiş artık, bir şekilde o araçlardan birini kullanıyor.

 MY:  Süper. Bir şey soracağım. Yine bu işin iç görüyü yakalama kısmında “design thinking” ve “sprint”te çok içinde yer almıyor belki ama çok fazla sahada gözlem yapmak gibi şeyler. Peki onları uyguluyor musunuz bir şekilde?

MA: Evet, ona yeni başladık. Saha çalışmaları, “challenge”ları, önce biz neye başarmak istiyoruz? Hedefimiz ne? Akabinde mağaza ya da o hedef grubuyla ilgili mağazadaki davranışları gözlemliyoruz. “Insight yakalama”. Hangi davranışları sergilemişler, önce bir gözlem, genelde “why” ile başla deniyor ya, biz diyoruz ”what” ile başlayın, sonra ne yapıyor (gülüyor).

 MY:  Aslında oradan çıkarımlar tabi ki çok güzel yapılabilir; sonuçta bir araştırmacı gözüyle bakarak birkaç soru sorarak hemen yakalanabilir aslında.

MA: Evet, biz önce gözlem çok kritik diyoruz çünkü biliyorsunuz insan fıtratı gereği “neuroscience” da çok şey, yorumlamak ister oradaki aradaki “David Eagleman” diyor ya “beyni gıdıklamak”, beyin aradaki boşluğu doldurur bir şekilde, o yorumu yapar, biz o yorumu hemen durdurmaya çalışıyoruz; çünkü deneyim var, uzmanlık var. Hani o noktada “what” diyoruz, sadece salt gözlem başka bir şey yok. Sıfır yorum o yüzden o kasları güçlendirmek o noktada önemli, gözlem kası burada bizim en çok önem verdiğimiz. Tabi bizim burada pazar araştırmamız olsun, ciddi saha çalışmaları da yapılıyor. Oradan da ekipten arkadaşlar katılıyor ve bu şekilde oradan başlayıp akabinde davranışları tespit ediyoruz. Tabi sorular soruyoruz ama derine inmemiz gerekiyor. Derine inmek için de aynı davranışı sergileyen 5 müşteri bulmaya çalışıyoruz.

 MY: Varsayımlarınızı sorgulamak kısmında nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

MA: Varsayım da şöyle; aslında bizim yaptığımız şeyde aynı davranışı, temel ilkemiz bu, aynı davranışı sergilediğini bildiğimiz sorularla anladığımız, öğrendiğimiz 5 müşteri davet ediyoruz. Her masada 1 müşteri yer alıyor. 5 müşterinin her yolculuktaki güdüleri ve tercihlerini, benzeşen “pattern”ler var mı, oradaki örüntüler çok benzeşiyor mu? İlginç bir şekilde ekipler şaşırıyor. Bunlar birbirini tanıyor olabilir mi acaba diye. “Kesin tanıyorlar, arkada kurguladınız mı bunları bu kadar benzerlik olur mu?” kısmında. Aslında oradaki davranış ekonomisine giriyor. Akıldışı ama öngörülebilir kısmına giriyor. Biz burada “insight” kelimesini fazla kullanmamaya çalışıyoruz, ben pek “insight” kelimesini demiyorum çünkü biraz “David Eagleman”dan biraz etkileniyorum, insan kendi iç görüsünü dahi bulamaz diyor, iç görüye ulaşmak çok zor bir şey, çok büyük bir laf iç görü bulmak. En son Lucy diye bir film vardı, Morgan Freeman’ın başrolünü oynadığı. İnsan beyninin sadece %15’i çalışıyor, aktif durumda, diğer şeylere giriş izni yok diye. O yüzden de biz daha çok şey kısmını kullanıyoruz “insight”, “foresight” Öngörüde bulun, hipotez geliştir. Bunu deneysellik mantığına bakalım, “design thinking”de öngörü, bu aslında senin ön görün, iç görüye yakalamak biraz büyük bir…

  MY: İç görü asıl bilgi, yani kadim bilgi ama dediğiniz gibi davranışlarda onu yakalamak mümkün.

MA: Biz orada ön görü diyoruz, ön görüden kasıt benim buradan topladığım veriler, sorduğumuz sorular, “empati map”teki veriler aslında sezgilerimizi de katarak bir ön görüde bulunuyorum. Ön görüm de buradaki şu davranış diyor. Biz orada sorduğumuzda, bu tam ön görüyü test edelim, gerçekten bu mu? Orada aslında deneyselliğe giriyor, “design thinking” mantığına giriyor. Hani biz daha çok daha çok ön görü bilmiyoruz, kesin budur diyemeyiz, deneyi yapacağız, yanılacağız ve o ön görüyü gerçekten bir iç görüye dönüştürmek için aslında bir yolculuktan geçeceğiz diyoruz, en azından zihniyete de bunu ektiğimizde çok güzel bir etkileşim oluyor, güzel bir sinerji oluyor.

 MY: Süper. Peki bize birkaç örnek verebilir misiniz? Yaptığınız projelerde, şöyle bir şeyi yakaladık ve ekibi de herkesi çok mutlu etti, “wow” dedirtti.

MA: Var aslında, örnekler var da şimdi… nasıl anlatayım? İçeride var dışarıda var çok fazla şeyler güzel şeyler yakalıyoruz. Müşteri davranışıyla ilgili yani çok basit bir örnek vereyim, belki yaygın olan bir “case”. Kabindeki müşteri davranışı ile ilgili mesela. Hani bir ürün alıyor kabine, bir kez gidiyor ikinci kez ürünü denemeden çıkıyor. Kabinde ne oluyor? Neden bir ürün alıyor? Biz orada alta indiğimizde aslında üşengeç müşteriler. Oldu, çıkacağım, bir daha sıra bekleyeceğim, tekrardan içeri gireceğim, uğraşacağım filan ama burada satış kaybı olmaya başlıyor. Çünkü aslında gol atmaya çok yaklaşmışsınız ve auta gidiyor top. Çünkü onun için zaman ayırmış müşteri. Böyle bir çalışma yaptık. Bu çalışmadaki ekibin de benzer, aynı davranışı sergileyen 5 arkadaşımızı davet ettik benzer, “pattern”ler çıktı. Tekrardan çıkacağım, var mı yok mu bakacağım, zaman kaybedeceğim, kabinde bilgi alma ihtiyacı çıktı müşterinin. Biz bunu 2018’de yapmıştık. Daha sonra kabinde bilgi alma ihtiyacı nasıl karşılarız, nasıl herkes gelsin fikirlerini üretsin kısmı oldu. Güzel fikirlerdi, basit fikirler, bayağı üst düzey fikirler çıktı. Onu prosedürleri yapılmıştı. Tabi biz orada bir öğrenme yolculuğu hazırlıyoruz, bir inovasyon birimi değiliz. Öğrenme yolculuğunda güzel bir keşif olmuştu. Prototipe kadar gittiler, ekip taklidiniyapmaya kadar götürdü, bayağı bir düzelttiler proje fikirlerini. Güzel bir öğrenme yolculuğu deneyimi yaşadı arkadaşlar. Sorunuza cevap verdim mi bilmiyorum tam olarak.

 MY: Yani kesinlikle bu süreç tam da bu bahsettiğiniz gibi oluyor. Bütün şirketlerde de insanlar bir yola çıkıyorlar ve her bir denemede yeni bir şey öğreniyorlar. Dolayısıyla mutlaka o bilgi bir şekilde bir işe yarıyor, orada öğrendikleri şey, başarısızlık bile olsa dediğiniz gibi birtakım varsayımların tutmasa veya fikirler başarılı olmasa bile ondan bile bir öğrenme çıkarıyorlar ve günün birinde bir değere dönüşüyor.

MA: Buradaki, problem yaşadığı bir noktada en azından kullandığı bir aracı hatırlamaya başlıyor.

 MY:  Peki, son olarak bizim imza sorumuz değer yaratma formülünüzü sorsam size, nedir sizce? Önemli olan faktörler ne değer yaratmakta sizce?

MA:  benim değer yaratmada tek formülüm aslında insanların problemlerini çözmeye yardımcı olmak. Benim kendime söylediğim bu aslında hangi problem yaşıyorsa onu çözebilecek “tool”lar geliştirerek beraber çalışıyoruz. Onun kendi hedefi noktasında başarıyorsa, bu benim için en yüksek değer oluyor. Bunun hazını çok fazla yaşıyorum. Benim değer yarattığım insanların problemlerini o deneyimlerine fikirler, çözümler bulmak.

 MY:  Harika. Peki dinleyicilerimiz size ulaşmak isteseler nasıl ulaşsınlar, ne tavsiye edersiniz?

MA: Linkedin’den Mustafa Aydın olarak öğrenme deneyimi tasarımı ya da Instagram ve Twitter adresimde “mustafa1aydin” olarak bulabilirler orada iletişim bilgilerim de yer alıyor zaten ya da mustafa.aydin@lcwaikiki.com’ a da mail atabilirler. O noktada zaten sosyal sorumluluk tarafında da bu çalışmaları yapıyoruz. O noktada projelerini fikirler bulmak ya da metodolojiyi anlamak isteyen arkadaşlara da destek oluyoruz

 MY: Süper çok çok teşekkür ederim Mustafa Bey bu bilgileri ben bölüm notlarında da paylaşacağım orada da bulabilirler. Çok teşekkür ediyorum.

MA: Teşekkür ederim Mete Bey, iyi günler.

 MY:  Eğer insan odaklı pazarlama, tasarım odaklı düşünme, davranış ekonomisi gibi konular ilginizi çekiyorsa lütfen bu podcast’e abone olun. Dinlediğiniz bölümleri beğeniyorsanız, faydalanıyorsanız vereceğiniz yıldızlar ve değerlendirmeler bu yayınların daha çok kişiye ulaşmasını sağlayacak. Tabi benim için de büyük bir motivasyon olacak her bölümle kullandığım ve bahsi geçen kaynakları, linkleri bölüm notlarında sizinle paylaşacağım sorularınız varsa bana Twitter’dan veya mete@innolabz.ist  e-mailinden, bu mail de notlarda var, ulaşabilirsiniz. Podcast’te dinlemek istediğiniz konular, başlıklar veya konuklar varsa öneri olarak bana iletirseniz çok sevinirim. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim tekrar görüşünceye dek, hoşça kalın.

Bu söyleşiyi yazıya döken Onan Kılıçaslan’a yardımı ve emeği için teşekkür ederim. MY

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın