Vasatlık tuzağı

Ben de bir çift laf etmek, başka bir açıdan yaklaşmak istiyorum iş dünyası gündemine damgasını vuran olaya.

Paylaşılan görüntüler, videolar ve ses kayıtlarını izledim, dinledim. Gerçi bunlar şirkette olan bitenin bir kısmı ve ben bir hüküm verme durumunda değilim. Olay hakkında tek söyleyebileceğim; belli ki bu noktaya bir günde, bir anda gelinmedi. İki taraf da birbirine bilenmiş, kontrolü kaybeden ve haksız duruma düşen patron oldu.

Beni ilgilendiren taraf ise şu: Ülkede toplumsal hayatı derinden etkileyen bir ekonomik durum var. Ülke orta gelir tuzağında. Bu; gelir dağılımı eşitsizliği, düşük rekabet gücü, düşük vasıflı beşeri sermaye, kurumsallaşamama, AR-GE ve inovasyon faaliyetlerinin yetersizliği, yetersiz alt yapı yatırımları demek. Yani katma değer üretilemiyor, ülke zenginleşemiyor. Benim verdiğim hizmeti bir Avrupa ülkesindeki meslektaşım belki 5 misli fiyata satabiliyor. Hayat ise 5 misli pahalı değil. Bu ona insanca bir yaşam sürme imkanı tanıyor. Adalet, güvenlik gibi kavramlara hiç girmiyorum, bu işin sadece ekonomik boyutu.

Burada örneğin yaratıcı endüstrilerde bir işletme ayakta kalabilmek için büyük mücadele veriyor. Vasatlığın ve çeşitli imtiyazların hüküm sürdüğü iş dünyasında o da vasat olmak durumunda. Ne kadar ekmek, o kadar köfte! Kalite ve katma değer özgür ortamlarda, bilgiye, sanata, bilime, insana yatırımla gelişiyor. Bunu yapamadığın için de buna tuzak diyorlar.

Neredeyse yüksek nitelikli, namusuyla çalışan, ilkeli, vergisini ödeyen işletme batmaya mahkum. Abartıyor olabilirim ama benim gözlemim bu!

Bir içerik üretimi ajansı müşterisine değer üretemiyorsa, çünkü bunun karşılığını alamıyorsa bundan ne patron memnun oluyor, ne çalışan. Bu kısır döngü kırılamadan, yani yapısal reformlar yapılmadan, ülke plan-programa kavuşmadan, adalet olmadan, daha çok gerginlik yaşayacağız.

Bu sadece iş dünyası değil, tüm kamusal alanda var. Spor bile kendini finanse edemiyor onca ilgi görmesine rağmen, izleyici yokluğundan değil, izleyicinin fakirliğinden, tamamen irrasyonel para (itibar ve güç peşindeki iş insanları) ve devlet sayesinde ayakta kalıyor, kalite yerlerde sürünüyor. Uluslararası düzeyde rekabet de edilemiyor.

Neyse enseyi karartmayalım, ülke yüz yıl önce daha parlak durumda değildi. İhtiyacımız olan bir ülkü altında birleşmek, akıl ve bilim ışığında çok çalışmak!

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

1 yorum
  • Bizdeki vasatlık kültürü köklere işlemiş durumda hocam. “Neme lazım”cılıkla “idare eder” arasında salınıp giden işler yapıp hayatlar sürüyoruz. Dediğiniz gibi işini düzgün yapan işletmeler enayi damgası yiyor çünkü batıp batmama üzerine kumar oynuyorlar resmen. Sistem, çok da şaşırtıcı olmayan bir biçimde ideali değil, iş görürü ödüllendiriyor. Zira önemli olan bir şeyin olması gerektiği olması değil günü kurtarması. Siyasetimiz, eğlencelerimiz, iş yapışımız, inşaatımız vs… Bu düşüncenin bazı sonuçları binlerce insanı depremle katlederken bazı sonuçları milyonlarca insanın yaşadığı memleketi açık hava hapishanesine çevirebiliyor.
    Fertlerin yapabileceği birkaç şey var gibi ama. En iyiyi istemek ve aramak. Vasatı aşmayı en azından ufuk olarak da olsa önüne koymak.

Okumaya devam edin