Kamu Yararı için Ekonomi

(Türetim Ekonomisi Konferansı notlarına devam)
Yeni bir ekonomik düzenden bahsediyoruz, rekabetçi değil paylaşımcı. İlk akla gelen, iyi ama insanlar kendi çıkarlarını üstün tutmazlar mı, buna nasıl engel olacağız?

Aslında İhtiyaç Haritası’nın kurucularından Ali Ercan Özgür, PhD buna itiraz ediyor, sistem bireyselliğe itiyor ama kollektivite doğamızda var. Uygar Özesmi Hoca’nın kitabında da aynı vurgu vardı, iyilik yapmanın bizi iyi hissettirmesinin yanında sağlımıza iyi geldiği. Yine kitabında verdiği referansta Rutger Bregman’ın “Humankind: A Hopeful History” adlı kitabında da kriz zamanlarında dayanışmanın merhametin artması gibi örneklerden bahsediliyor. Bizde depremlerde baskın olan duygu buydu. Tabii sair zamanda herkese güvenmek maliyetli bir öneri olabilir ama en azından güveneceğimiz insanları bulmak onlarla dayanışmak akıllıca olur.

Yeni bir düzen için sıradaki öneri Avusturya’lı ekonomist Christian Felber’den “ECG-Economy for the Common Good” (Kamu Yararı için Ekonomi). Aslında hem kapitalizme hem komünizme alternatif bir sistem. Bugünden daha güçlü bir demokratik sisteme dayanıyor, adına egemen demokrasi diyorlar. Örneğin bugünkü düzende en çok eleştirilen konulardan biri gelir dağılımı değil mi? Buna bir sınır koyuyor. Giderek benim de insanın kendi başına bela ettiği bir kavram olduğuna inandığım “mülkiyet”e de bir çözüm öneriyor. (Mülk edinme hırsı ile hayatı kendimize ve başkalarına zindan etmiyor muyuz, ölüp gideceksek neden mülkiyete takılıyoruz, deneyime odaklansak ya. Öte yandan bu miras konusu da eşitsizliğin nesilden nesile giderek büyümesine -iki yönde de- sebep oluyor). Mülkiyet konusunda ne komünizm gibi her şey kamu malıdır diyorlar, ne de kapitalizm gibi özel mülkiyeti kutsuyorlar. Bir sosyal mülk var, paydaşları (işçiler, müşteriler, tedarikçiler) tarafından paylaşılan, ama buna sermayedar dahil değil, çünkü diğerleri gibi bir rolü yok. Böyle olunca şirket bir sosyal girişim gibi davranıyor. Kamuya ve çevreye faydayı önceliyor. Doğal kaynaklar ise kimseye ait değil, olamaz, insan yaratmadı onları, öyleyse ona zarar vermeden senin-benim demeden kurallara bağlı olarak kullanmalı.

Devletin herkesin temel ihtiyaçlarını karşılaması da sistemin gereklerinden. Ancak bazı ürünlerin devlet tarafından üretilmesinin de gereği yok, yukarıdaki yapılar bütün üretimi layıkıyla yapabilir ama üç şartla. Şirketin büyüklüğü düzenlemeleri tabi olacak (hakim pozisyonu elde etmemesi için), kamu yararına bilançosu olacak (bahsettiğim kaynak kullanımını gözetecek) ve miras sınırlanacak.

Bir örnek de oylama mantığından vermek istiyorum. Schrotta ve Visotsching adlı matematikçilerin 80’lerde ortaya attıkları Sistemik Konsensus metodu. Bu sistem çoğunluğun tahakkümüne değil, azınlığın itirazına kulak veriyor.
Bunun bir örneğini Christian bize yaptırdı.

Bir şirkette çalışanlar arası gelir farkının (en üst ve en düşük oranı) kaç olması gerektiğini bize oylattı. Önce belirli sayıda öneri toplandı 1’den (eşit olsun) 1000’e kadar öneriler geldi. Her bir öneri oylandı, kuvvetli bir itirazınız varsa iki el, itirazınız varsa tek el, size göre olabilir bir teklifse el kaldırmıyorsunuz. Sonuçta “en az itiraz” edilen seçenek kazanıyor. Bizde bu 7 kat oldu 😉

ECG oldukça kapsamlı bir öneri, internette yazınca pdf’ine ulaşabiliyorsunuz. Bize ne kadar ütopik gelse de içten içten böyle bir yapıya gitmemiz gerektiğini hissetmiyor muyuz? Sanıyorum bir yazı daha çıkacak bu konferanstan.

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin