Birinci Uluslararası Türetim Ekonomisi Konferansı 29-31 Mayıs tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi ve Türetim Ekonomisi Derneği tarafından düzenlendi. Derneğin başkanı Dr. Uygar Özesmi ile #YalınTalks buluşmaların birinde tanışmış ve “Çıkış Yolu Türetim Ekonomisi” adlı kitabını okumuştum.
Pazartesi günkü yazımla giriş yaptığım 2.5 günlük bu konferanstan ilgimi çeken ve beni düşündüren konuları paylaşmaya devam ediyorum.
Vincent Liegey, bir mühendis ve Fransız Degrowth Hareketinin sözcüsü. Macaristan’da yaşıyor ve Cyclonomia adında (bisikletle ulaşım, organik gıda alışverişi ve taşıma üzerine) bir sosyal kooperatifin kurucusu.
Liegey öncelikle gezegenin sınırlı kaynaklarının sınırsız bir büyümeye müsade etmediğinin altını çizerek başladı. İnsan son 10,000 yılda şehirler yaptı, son iki yüzyılda yoğun bir şekilde enerji kullanmaya başladı ama özellikle son 100 yılda enerji kullanımı üssel olarak bir artış gösterdi. Bu artışta şüphesiz dünya nüfusunun seyri var. Nüfus 11yy başında yaklaşık 255 milyon iken bugün 8 milyarı aştı. 13 yıl içinde 1 milyar daha ekleneceği tahmin ediliyor.
Bugün enerji ihtiyacımızı nasıl karşıladığımıza baktığımızda %79 oranında fosil yakıtları, %7 oranında biyokütleyi, %4 oranında nükleeri ve sadece %10 oranında yenilenebilir kaynaklı enerjiyi görüyoruz.
Yenilenebilir enerji (görünürdeki) bütün çabalara rağmen çok artmıyor. Bir süredir konuşulan bir kavram ise “decoupling”. Yani Gayrı Safi Hasıla, enerji ve fosil yakıt arasındaki bağı kırmak. Maalesef birkaç gelişmiş ülke dışında bunda bir başarı kaydedilemiyor.
Bu (fosil ağırlıklı) kaynak kullanımına bakıldığında (onun da bir sonu olduğunu düşündüğümüzde) ekonomik büyümenin sonu gerekli ve kaçınılmaz. Ama aynı zamanda cazip çünkü bu adil ve demokratik bir şekilde yapılırsa iyi bile olur diyor. Artık büyüme konuşmayı bırakalım küçülmeyi (degrowth*) konuşalım diyor.
Çok kışkırtıcı değil mi? Bu bir dizi değişikliği hayat geçirmeyi gerektiriyor. Ama en başta ülke liderlerinden şirket liderlerine kadar “büyüme hedeflerini” değil sosyal ve ekolojik refah yaratmayı ve bunu hakça paylaşmayı konuşmamız lazım.
Mete Hocam,
İnsanoğlunun birbiriyle girdiği yarışta, benlik duygularının tatmini amansız bir savaşa dönüşmüş durumda.. Herkes kabul görmek, beğenilmek isteyen, hep kendisine “Evet Sensln O!” denmesini bekleyen BENcil mahluklara dönmüş!… BİZ olmak diye bir kavramdan uzaklaşmış. Tabi bu gruba dışardan bakan biri gibi yazıyorum ancak nihayetinde BEN de insanım. Kendimi bu gruba dahil edebilirim. Ancak bu girdaptan çıkmaya çalışan biri olarakta görüyorum kendimi! Nasıl mı? Yazarak… Saygılarımla