Ben de sandığa gitmesem olur o zaman!

Davranış bilimi hakkında birçok paylaşım yapıyorum, zira herhangi bir konuda bir davranışı değiştirmek istediğimizde insanların neyi neden yaptığını bilmemiz gerekiyor, bu bilim dalı da bunu araştırıyor. Bilişsel sapmalar, karar almada kullandığımız kısa yollar, önyargılar bunlardan bazıları.
“Sosyal kanıt” en çok karşılaştığımız davranışlardan biri; başkalarının davranışlarından, seçimlerinden etkileniriz, bazen fakında bile olmadan. Pazarlamacılar da bunu oldukça sık kullanır; online alışverişte “en çok satan” ürünler listelenir, Spotify en popüler şarkıları, Youtube videoları öne çıkarır, markalar ambalajlarında, reklamlarında ne kadar çok kişinin o markayı tercih ettiğini ilan eder, vs vs…

Olumsuz sosyal kanıt ise, anti-sosyal davranış büyüklüğünü duyurmanın onu daha yaygın hale getirdiği özel bir durum. Bu, anti-sosyal davranışları azaltmak isteyen herhangi bir iletişimciyi ilgilendirmesi gereken bir önyargı.

Bu alandaki en yetkili akademisyenlerden biri “İknanın Psikolojisi” adlı kitabıyla tanıdığınız Profesör Cialdini. Başkalarını taklit etme eğiliminde olan sosyal hayvanlar olduğumuzu gösteren bir çok çalışması var. Cialdini, olumsuz sosyal kanıtların etkisini ölçmek için ustaca bir deney tasarlıyor.

Kaliforniya’da Taşlaşmış Orman adında bir milli park var. Yöneticiler az sayıda ziyaretçinin (toplam ziyaretçilerin tahminen %3 kadarı) gevşeyerek ayrılan odun parçalarını hatıra diye cebine attığını, bunun da doğal görüntüyü bozduğunu tespit ediyor. Cialdini, sorunun büyüklüğünü, vehametini gösteren levhalar hazırlatıyor:

“Birçok geçmiş ziyaretçi, taşlaşmış ağaç parçalarını parktan çıkararak ormanın durumunu değiştirdi.”

Bu mesaj hırsızlığın neredeyse üç katına çıkmasına neden oluyor. Ziyaretçilerin% 8’i bir parça odunu cebe indirmeye başlıyor. Sorunun ölçeğini ilan etmek, suç duygusunu azaltıyor: Herkes böyle davranıyorsa, bu o kadar da kötü bir şey olmamalı!

Şimdi ilk turda oy vermeyen 8 küsur milyon seçmenden bahsediliyor. Bu kadar insan var, hadi onları ikna edelim deniyor. Birincisi, bu sorunu çözmek istiyorsak sorunun ölçeğini duyurma konusunda dikkatli olmamız gerekiyor, yukarıdaki örneğe bakarsak.

İkinci bir konu da verdiğimiz bilgi biraz yanıltıcı olabilir. Aslında katılımın özellikle son yıllarda istikrarlı bir şekilde arttığını biliyoruz. Üstelik katılım bir çok batı demokrasisine göre oldukça yüksek. Yani durum o kadar da kötü görünmüyor. Oy kullanmama nedenlerine bakalım tabii ama oy kullanmayan insanları teşvik etmek istiyorsak olumlu yönde baskı yaratalım, “Ülkemizde 18 yaşının üstündeki 9 kişiden 8’i sandığa gidiyor, sen de oyunu kullan” diyelim mesela.

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin