Babamın bu sahneyi benimle izlemesini çok isterdim, torununun 19 Mayıs töreninde Harbiye Marşı’na eşlik ettiği…
Babam bir topçu subayı olarak askerliği çok severdi, belki de daha doğrusu en büyük idolü Mustafa Kemal Atatürk’ü yetiştiren o kurumu, kültürü. 1950’lerde ordunun iktidar sahiplerince horlanmasına dayanamayarak çok sevdiği mesleğini bırakmış ve hukuk okumuş olsa da bana daha çocukken Harbiye Marşı’nı ezberlettiğini hatırlıyorum.
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız, (torunlarıyız)
Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız, (hatırasıyız)
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız. (nöbetçisiyiz)
Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle (kuvvetinle)
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle
Mustafa Kemal ve aslında onun gibi birçok subay bu marşta söylendiği gibi kendisini cumhuriyetin koruyucusu olarak görüyorlar. Bugün dönüştüğü şekilde bir mesleğin ötesinde bir yükümlülük. Militarizmle de ilgisi yok, vatanseverlikle eşdeğer. Bir ülkeyi kuran iradenin temsili.
Tabii ülkesini sevmek yeterli değil, Mustafa Kemal’i onlardan ayıran, bir dahi olmasının yanı sıra entellektüel birikimi, bilime olan inancı ve zamanının çok ötesindeki vizyonu. Yüz yıl sonra onun önderliğinde çöken bir imparatorluğun ardından cumhuriyeti kuran ulusun başardıklarını konuşmamız çok buruk bir gurur. Bugün sahip olduğumuz kaynaklarla gençlerimize bir umut olacağımıza onların geleceklerini başka ülkelerde görmeleri kıvancımıza gölge düşürüyor. Ama yılgınlığa yer yok, kurucu ruhu geri getirmekten başka yol yok. Akıl, bilim ve cesaret!