Geçtiğimiz hafta oğlumla Sunay Akın’ın kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesi’ne gittik. Sizinkileri bilmiyorum ama bizimkiler oyuncak nedir bilmiyorlar. O yüzden oyuncak hakikaten müzelik oldu. Benim iki Lego setim oldu tüm çocukluğumda biri uzay temalı diğeri klasik bir setti. Günlerim onlarla geçti diyebilirim, yaptığım özgün modellerin kılavuzlarını bile oturup çizerdim. Bizimkilere bir günde iki set geldiği oldu, bir kere yapılıp çerçevelenen yap boz gibi kurulup kaldılar. Veya oyuncak askerler, ne filmler çektik onlarla. Şimdi çocuklar sanal olarak dünyalarını kuruyorlar. Bizden daha mı az yaratıcılar, hiç sanmıyorum. Ama yine de insan bir eksiklik varmış gibi hissediyor. Bilgisayarlardaki, tabletlerdeki, telefonlardaki oyunlar tabii masum değiller, oyuncaklar gibi. Özgür de değiller, bir bağlamın içinde geliyorlar. Öte yandan yapabileceklerinizin de sınırı yok gibi. Biz ebeveynler olarak bir sınır koymaya, başka aktivitelere yöneltmeye çalışıyoruz, bazen tabletlerin ucu kaçıyor bazen de “farklı deneyimler” kazanıyor.
Oyuncak müzesindeki oyuncaklar Emre’yi etkiledi doğrusu. Oradaki detayların ekranda değil elle tutulur bir halde olması pek rastlamadığı bir şeydi. Beni etkileyen yorumlarından biri, eğilip vitrinin içine bakması, onların bakış açısından görmek istemesi oldu. Oğlum, tasarım odaklı düşünmede önemle vurguladığımız “bakış açısı” yaklaşımını bu kadar erken keşfettiği için çok memnun oldum. 😄

Müzeler muazzam bir öğrenme deneyimi aslında, ayak üstü orada ikinci dünya savaşını, oyuncaklara konu olan bazı toplumsal olayları anlattım. Bu çok spontane oldu tabii, hazırlansaydım çok daha ilgi çekici olabilirdi. Yaratıcı Dramada da “dramayla müze gezilmesi” diye bir başlık vardır. Bunu eğitimimizde bir gün ayırıp uygulamıştık Arkeoloji Müzesi’nde. İnanılmaz bir deneyimdi.
Okul bunları yapmayacaksa ne işe yarıyor anlayamıyorum bazen, çocuk dersi videodan da izleyebilir, kitaptan da okuyabilir. Okulların bu teknikleri, böyle uzmanlıkları ve yaklaşımları kullanması gerekmiyor mu? Buna “müşteri” talebi yok korkarım, açık konuşmak gerekirse. Yüzbinlerce liraya bir eleme sistemine, daha insancıl görünen “Squid Game”e hazırlık için yatırıyoruz, çocuklardaki “öz”ü keşfetmek ve işlemek yerine…