Gamze Nurluoğlu ile yaptığımız söyleşide içerik üretenlerin motivasyonunu konuştuk. Sosyal medyada bir paylaşım yaptığınızda gözünüz beğenenleri, görüntüleyenleri taramaya başlıyor. Mihaly Csikszentmihalyi de söylüyor yaratıcı işlerle uğraşanların geri bildirim almasının yani kendisine geri bildirim almasının zorluğunu. Bir sporcu antrenmanının nasıl gittiğini çeşitli ölçülerle anlayabilir. Peki bir yazar yazdığı yazının, bir besteci bestelediği parçanın ne kadar iyi olduğunu nasıl anlayabilir? En yetenekli, meşhur sanatçıların bile bu konuda isabetli tahminler yapamadıklarını okuyoruz.
Takdiri, tatmini beğeni sayılarında aramak ise sizi aşağıya, hayal kırıklığına çekiyor. Bütün dışsal motivasyonlarda olduğu gibi hedefleri elde etmek onlara verdiğiniz değerin azalmasından ve daha fazlasını istemekten başka bir işe yaramıyor ve tabii bu döngü sizi tüketene kadar bitmiyor.
Ama şunu sormadan da edemiyorum; tamam 100 kişinin sadece 1’i bir şey paylaşmayı tercih ediyor. Ama sadece 11 kişi bir etkileşime geçiyor, beğeniyor veya yorum yazıyor. 89 kişi ise sadece okuyor, diyor sosyal medya platformları. Neden 89 kişi sanki para verip aldıkları like’larını harcamaktan imtina ediyorlar? Ya da ay sonunda fatura gelecek diye mi düşünüyorlar?
Türk insanının prim vermek konusunda eli gerçekten sıkı. Çok ağzı yandığından mıdır, birini överse onun huyunun değişeceğinden mi çekinir? Oğlunu uyuduktan sonra başını okşayan baba gibi, çok mu abarttım?
Yoksa medya platformları bu görüntülenme rakamlarını mı şişiriyorlar? Bir (sosyal) deneme yapalım mı sırf reaksiyon vermek için bu yazıyı buraya kadar okuduysanız “merak uyandırıyor”u seçer misiniz? Bakalım ortalama reaksiyon/görüntülenme (%2) oranını ne kadar geçebileceğiz? Sonucunu akşam yorumlara yazacağım.
Not: 13 Aralık itibariyle bu yazım Linkedin’de yaklaşık 9,000 kez görüntülenmişti. Etkileşim yüzdesi %1.2 olmuş, yani ya çağrım karşılık bulmadı, ya da bu oranlar şişirme 😄