Mark Ritson Marketing Week’te yine zehir zemberek yazmış, Christmas geliyor bütün pazarlamacılar salya sümük reklamlarla dökülecek ortaya, minvalinde.
Çok doğru bir tespit yapıyor; reklam mesajının ancak duyguyla verildiğinde etkili olduğuna kimsenin itirazı yok. Hüzün de bir duygu, ama tek duygu değil. Korku da, sürpriz de, hayranlık da, iştah da, neşe de, tatmin de, heyecan da ve mizah da…
Bizdeki özel günleri düşününce durum farklı değil. İyi reklam soğan gibi olmalı. Yok soydukça mesaja ulaşmak anlamında demiyorum. Anladınız siz onu…,
Duyguyu cebimize koyalım, benim olmazsa olmaz ikinci arayışım ecnebilerin (marka ile bağlam arasında) “relevance” dediği kavram, reklama (kendime) sorduğum “ne alaka?” sorusuna bir yanıt alabiliyorsam, ne ala.
Son sorumuz ise “iyi de bunun bana (hedef ben değilsem de, en azından birilerine) faydası ne?” Beni şimdi olduğumdan daha iyi, ve tabii benim istediğim yönde bir yere götürmeye bir katkısı olacak mı?
Bir reklam kuşağına bakın, bu üç soruyu üç evetle geçemeyen çok reklam var. İki evet Acun’da işe yarıyor da, markalar için sorun, rekabette bu üç eveti alamadan” turu” geçemiyorlar.