Eylül yeni başlangıçlar için iyi bir ay değil mi? 😊 En azından ilk adımı atmak için.
Kurumsal hayattan ayrılmaya karar verdiğimde ne yapmak istediğimi biliyordum ve bu hiç değişmedi: İnsanların ve şirketlerin değer yaratma usulünü değiştirmek. Neydi değişmesi gerektiğini düşündüğüm usül veya ruh hali? Kendi içine dönük, ben-merkezcil, sorgulamayan, merak etmeyen, alışkanlıklarına/statükoya sıkı sıkıya sarılmış, yeniliğe açık olmayan, bir adım atmak için 40 kere düşünen, karamsar ve eleştirel birey ve kurumlar.
Nasıl yapacağım konusunda ise düşüncelerim evrildi. Danışmanlık bir yana (ki değişmeyi aklından geçirmeyen insanlarla bu zor oluyor), daha geniş kitlelere ulaşmak için önce Değer Yaratmanın Formülü | Podcaste başladım tam iki yıl önce. Linkedin’de son bir buçuk yıldır hemen her gün paylaşımlar yapıyorum. Yavaş yavaş sözlerim insanlarda yankı bulmaya başladı ama hala eksik bir şeyler vardı. Ben aynı kafa yapısındaki insanların bir araya gelmesini ve birbirinden güç almasını istiyordum. Araya pandemi girdi, başlarda “bir araya gelme işi suya düştü” diye düşündüm. Halbuki şimdi biliyoruz ki bu daha da büyük bir ihtiyaç haline geldi ve bir ölçüde online’da bunu gideriyoruz.
Bu yılın başında kitap kulübü fikrini hayata geçirdim. Birbirlerini daha önce hiç görmemiş insanların bir saat süre içinde ilk dakikalardan itibaren nasıl samimi paylaşımlarda bulunduklarını, kitabın mesajlarının çağrışımlarından özel deneyimlerini paylaştıklarını, nasıl hemen bağ kurduklarını gördüm. Hepsi de kitabı okumanın çok ötesinde bir kazanım elde ettiklerini, bir sonraki buluşmayı iple çektiklerini ifade ettiler.
Aslında bu deneyim de çok tanıdıktı. 2019 yazında fiziksel ortamda başlayıp pandemi gölgesinde online’da biten 5 kurdan oluşan 300 saatlik yaratıcı drama eğitmenliği/liderliği kursunda da benzer bir deneyim yaşamıştım. Orada da her kurda değişen kişilerle heyecanımızda, duygu ve düşünce alışverişimizde hiçbir eksilme yoktu.
İş hayatında başarının yolunun insanları daha iyi anlayarak sıkıntılarına çözümler üretmekten geçtiğinden konuşuyoruz. Dijital teknolojinin eksik kaldığı nokta burası, o yüzden bir sosyal teknolojiden bahsediyor Amerikalı iş yönetimi profesörü Jeanne Liedtka. Tasarım Odaklı Düşünmeyi “farklı paydaşları tarafı oldukları bir problemin içine çekerek, tek tek hayal edebileceklerinin ve yapabileceklerinin çok ötesinde ve üstün bir çözüm ortaya çıkarmaları için uygun ortamda bir araya getirmek ve diyaloğu yönetmek” olarak tanımlıyor.
Bu prensipler insanın kendi kişisel gelişimi için de değişmiyor.
Aslında kendi amacımı gerçekleştirmenin daha iyi bir yolu olmadığını anladım, fark ettim ki bütün çabam bunaydı zaten; bir topluluk oluşturmak.
Sosyal medya veya internete ayırdığınız zamanın bir kısmını kafa dengi insanlarla, kendi amaçlarınızı keşfetmek, oraya giden yolda destek almak, başkalarına destek olmak için geçirmek istemez misiniz?