Size 65 yıllık bir anekdot aktarmak istiyorum. Ferhan Şensoy’un anlatımıyla.
“Başkaldıran Kurşunkalem” kitabında 33.bölümde, henüz 5 yaşında, ailesiyle İstanbul’a ilk kez gelişini anlatır. Bir akraba ziyaretine Maltepe’ye giderlerken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ceza Hukuku Kürsü’sünde hoca olan amcası Prof. Naci Şensoy’un öğrencisi “Avni ağbi”si onlara eşlik etmektedir.
“…Tren penceresinden deniz geçiyor, ağaçlar geçiyor, kuşlar geçiyor, telgraf telleri kesintisiz geçiyor.
– Treni durdurayım mı?
diyor bana Avni ağbi.
– Durdurabilir misin?
diye soruyorum, bakışlarım meraklı.
– Tabii.
– Nasıl durduracaksın?
– Çok basit.
deyip avcunu tren penceresinin camına dayıyor, tren birden yavaşlayıp rank diye duruyor. Vay canınasını! O elini camdan çekince hareketleniyor tren! Sonra ben deniyorum treni durdurmayı; yapıştırıyorum küçücük elimi pencerenin camına, tren hiç oralı olmadan hızla ilerliyor. Biraz sonra o gene başarıyla durduruyor treni, ben durduramıyorum. İki elimle deniyorum ı-ıh! Buna biraz bozuluyorken müthiş adam Avni ağbiye hayranlığım giderek büyüyor çok az hücresi devreye girmiş beynimde. Süpermen gibi biri yani bu Avni ağbi, diye düşünüyorum, daha sıkı tutuyorum elimi denetleyen elini, onun avcunu cama her istasyona yaklaşırken dayadığını hiç bilmeyerek…”
Avni ağbi, kendisinin de kitapta yazdığı gibi babam Avni Yurtsever. Bu hikayeyi çocukluğumda Ferhan Şensoy televizyona ilk çıktığı yıllarda babamdan dinlemiştim. Ferhan Şensoy bizim nesil için çok sıradışı bir karakterdi, TRT’nin sınırlarını zorlayan replikleri herkesin dilindeydi. O yıllarda İzmir’de Saint Joseph’e başlamıştım, fransızcadan devşirdiği kendine has lisanı bana daha da yakın, eğlenceli geliyordu herhalde. 80’lerin sonlarında SES Tiyatrosu yeniden açıldığında ailecek gitmiştik ve çok sıcak karşılamıştı bizi. 90’ların ikinci yarısında İstanbul’da çalışırken çok gitmiştim oyunlarına Erol Günaydın’ı ve Münir Özkul’u seyretme şansım da olmuştu. En son babamla 2002’de gitmiş olmalıyız, Kalemimin Sapını Gülle Donattım’ın kapağındaki imzasından anladığıma göre.
Bu kitaptan ise babamı kaybettikten 6 yıl sonra, 2013 başında Ferhan ve tiyatro sever bir arkadaşım sayesinde haberim oldu, Kiev’de yaşıyorduk o zaman, ne yapıp edip getirtmiştim kitabı. 7 sayfalık bu bölümün kahramanı babamdı ve bilmediğim ayrıntılar da vardı. Sanki babamı yakın bir arkadaşından dinler gibi ama özellikle hikayenin tren kısmını babamın anlatışıyla yaşayarak okumuştum o zaman. İkisinin de ruhları şad olsun!