Geçtiğimiz hafta Salı’dan düne kadar bazı küçük tadilat işleri için Çeşme’deki yazlığımızdaydım. Her yıl aynı şey oluyor ve tabii insan hafızası unutma hastalığından muzdarip olduğu için her yıl yeniden şaşırıyorum; her türlü ürün ve hizmet İstanbul’un 2 ila 4 katı fiyatlı. Hani İstanbul da Türkiye’nin ucuz bir köşesi sayılmaz. Şaşkınlığınızı dile getirdiğinizde ise muhatabınız hafif gerdan kırıp, mütebessim bir yüzle, kaşlarını da kaldırarak (“yersen”le “ne yaparsın abi” arası) bir karşılık veriyor. Anlıyorum yılda 3 ay çalışan bu kesim, geçimini sağlamaya çalışıyor da, diğer 9 ayı finanse etmek neden benim sorumluluğum haline geliyor? Bunlar bir yazlık sahibi olma ayrıcalığının doğal vergisi mi? Bu konuya burada es verip asıl meramıma geçmek istiyorum.
Tamirat işlerinin bir kısmını kendime ayırdım. Elimden ufak tefek tamirat işleri gelir ama yine de hayıflandım; neden bütün okul çağındaki nüfusa sanki mühendis olacakmış gibi matematik, bilim insanı olacakmış gibi kimya öğretmeye çalışıyoruz da, bahçeyle ilgilenecek kadar botanik bilgisi, sağlıklı yemekler yapmayı veya bisiklet, ufak tefek mobilya, elektrik, su tesisatı vs tamiri öğretmiyoruz? İyi bir vatandaş olmak için vergi ödemek ve aile geçindirmek için ev maliyesini de buna eklerim. Bunların ustası, uzmanı da olsun tabii ama neden insanlar temel yaşam becerilerinden mahrum kalıyorlar?
Şu eğitim sistemini ne zaman (artık pek de ihtiyacı kalmayan) endüstriye eleman yetiştirmek yerine hayatını idame ettirecek ve hayattan keyif alacak insana göre yeniden tasarlayacağız?
*STEM: Öğrencileri dört temel disiplinde yetiştirme anlayışı (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik)