Foto: Markus Spiske / Unsplash

Renkler ve içerikler

Linkedin’de bir yıldır daha aktifim, tabii aldığım etkileşim de arttı, gördüğüm içerikler de çeşitlenmeye başladı. Bir konuda birkaç kelam etmek istiyordum epeydir.

İçerik üretenlerin Linkedin’de azınlık olduğu hepimizin malumu.
Bu azınlık içinde etki alanını arttırmak isteyen ve özgün içerik üretmeye gayret eden bir kesim olduğu gibi sırf görünür olmak ve etkileşim almak isteyen kişiler de var. Bu platform herkese açık olduğu için Linkedin’e bir elbise biçilebileceğini pek düşünmüyorum. Herkesin işi farklı, tek tip bir iletişim olamaz, burada ilaç sektöründen insan da var, turizmden de, işine sandaletle, şortla giden de var, takım elbiseyle de. Niyet olarak da sırf etkileşim almak için sesini yükselten ve sataşan insanlar olabilir, onları terbiye etmek isteyenler de. Bir kullanıcı olarak bütün Linkedin’e çeki düzen vermek olası ve gerekli değil, o yüzden dilediğiniz kişileri takip eder, dikkatinizi dağıtan kişileri takipten çıkabilirsiniz.

Ancak kimi zaman paylaşımlarını takip ettiğim görüşlerine değer verdiğim bazı kişilerin yine takip ettiğim ve görüşlerine değer verdiğim diğer içerik üreticilerine “içeriklerinin tarzını beğenmedikleri için” sert yüklendiklerini görüyorum. İşte seslenmek istediğim bu iki kesim.

Bu iki kesimin ortak yönü bence çevreleri için birşey yapmak istemeleri, ülkenin kurucu değerlerine ve evrensel değerlere bağlı, akla, bilime, sanata inanan insanlar olmaları. Ancak bir kesim herşeyi “ciddiye” alırken, olumsuzluklara vurgu yaparken, diğer kesim işlerini yaparken hayattan zevk almaya meyilli.
Ben kendimi ikinci grupta görüyorum, hayat hiç adil değil, çok fazla acı var, ömrümü ve kanımı son damlasına kadar tüketsem de bir katresini düzeltemeyeceğim kadar… Tamam Neo olursun, insanlık için hayatını feda edersin, ama kaç kişi bu durumda ki?

O yüzden sadece dokunabildiğim kadar insana dokunmaya çalışıyorum bundan tatmin olmaya çalışıyorum. Keşke o ilk grup da böyle düşünebilse ve davranabilse. Dünyayı ve insanları değiştirmekle uğraşmasalar, çünkü zaten değişmek isteyen değişiyor, bence en doğrusu, benim de yapmaya çalıştığım, değişmek isteyenlerle buluşabilmek.

Kendilerine ve etraflarına biraz daha şefkatla yaklaşabilseler, dünyanın yükünü omuzlarından indirebilseler. Kendi hayatlarını ve çevresindekilerin hayatını çok güzelleştirebileceklerine inanıyorum.

İkinci gruba da tavsiyem, yukarıda yazdığım ortak (kesişme alanınız) olduğunu düşünüyorsanız, onları kendinizden uzaklaştırmaya çalışmayın, bir şekilde kendilerinini soktukları bu cendereyi anlayın, iyimserliğinizden ve hayat sevincinizden bulaştırmaya çalışın. Bence yapabileceğiniz en iyi şey bu olur.

Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin